Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Pestisit, gıda maddelerinin üretim tüketim ve depolanması sırasında, gıdalara zarar veren
Mikro organizmalardır. Zararlıları yok etmek, uzaklaştırmak ve bitkilerin düzenli gelişmelerini sağlamak için kullanılır. Kimyasal ve biyolojik etmenlerden oluşur. Aslında bazıları, çok eski yıllardan günümüze uzanıyor. Üzümlerin küflenmesine karşı kullanılan kükürt, örnek verilebilecek yöntemlerden biridir. İnsektisit denilen böcek ilaçlarının yerini sonraları, daha etkili olan çeşitler, almaya başladı.
Ayrıca Cıva Kurşun gibi Ağır Metallerin de kullanılmasına hız verildi. Green Peace, Ülkemizde 155 ürünün %61’inde ‘Çoklu Pestisit Kalıntısı, %43’ünde en az bir PFSA’li Pestisit Kalıntısı tespit edildiğini açıkladı. Bu zehirden en çok üretici çocuklar ve hamile kadınlar etkilenmekte. Çoğu Analiz, Gaz ya da Sıvı Kromatografisi yoluyla yapılıyor. Sonuçta, her kimyasal için farklılıklar görüldüğü ortaya konmuş oluyor.
Özellikle artan nüfusun beslenme eksikliğini gidermek ve daha iyi para kazanılmasını sağlamak için yapılan ilaçlamalarda zamanla, kullanım oranındaki bilinçsizlik dikkat çekmekte. Bu da tüm canlıların zarar görmesine neden oluyor. Ulusal Raporlar: her bir canlı türüne göre, mantar kemirici, larva, kene, solucan gibi zararlı görülenler için ayrı ayrı ilaçlar yapılıp kullanımı yaygınlaştırılmış ise de denetimsiz bırakılmış olduğu bilgisini veriyor. Uzmanlar, söz konusu zehirlerin, temas, solunum, mide ve barsak yoluyla etkilerini göstermekte olduğunu ve sinir uçlarını bloke ederek vücuda zarar verdiğini ortaya koyuyor. Peki ne yapmalı, nasıl korunmalı? Yemeden de olmaz. En çok da yeşil sivri biber, domates marul, mısır, pazı, üzüm, elma gibi daha sayamadığım pek çok sebzedeki bu tip zehirlerden nasıl kurtulabiliriz? Öncelikle bu işin yetkili ve ilgililer tarafından ele alınması, kullanıcı eğitimleri yapılması ve denetlenmesi gerek.
Ne yazık ki epeyce uyarı olmasına rağmen çoğu tüketici hala parlak büyük muntazam yiyecek seçmeye meraklı. Durumun farkında olan bazı uzmanlar, yiyecekler önce iyice ovuşturarak yıkanmalı, sonra Karbonatlı Sirkeli suda bir süre bekletilip, mümkünse kabukları soyulup yenmeli diyor. İşimiz zor. BM Gıda ve Tarım Örgütü IPM, İklim Değişikliği nedeniyle gıdaların, her yıl %20-40 Azaldığını, Dünya’daki çoğalan nüfusa yetmemesi tehlikesini savunuyor. Ancak zararlılara karşı kullanılan pestisit ve insektisitleri rasgele kullanışında, insan ve hayvan ve doğal çevrenin zarar gördüğü açıklaması yer alıyor. Küresel pestisit tüketiminin yılda 4 Milyon Tondan fazla olduğu ortaya konuyor. Bunların, toprak hava ve suda kalıcılığının Onlarca Yıl olabildiği de söylenmekte. Küresel felaketlere bu denli ve bile bile ‘’ gel’’ demek neyin nesi?
FAO ise bunun sürdürülebilirliğinin azaltılması yönünde vizyon çalışmaları yapmış. FAO’nun bir önerisi de çarşı ve pazarlarda, tüketicinin kontrollü ürün alabilmesi için, Pestisit Kayıt Araç Seti kullanılmasında yarar olduğu ile ilgili. Kuruluş ayrıca, çiftçi eğitiminin de çalışma kapsamına alınması gerektiğini belirtiyor.
Bilindiği gibi artık pek çok ürün, ülkemize dışardan geliyor. Üretim iyi durumda değil. İklim ve ekonomik kriz, gittikçe sayısı azalan üreticiyi ve dolayısıyla da tüketicileri vuruyor. Yediklerimizin çoğu ithal. Ancak bu gıdalar, Ülkemize girerken sıkı bir denetimden geçmeli. İhraç ettiğimiz ürünler, oralarda nasıl denetleniyor ve pestisit var diye geri gönderiliyorsa, biz niye bu görevi yeterince yapamıyoruz? Küçük bostanlar oluşturularak, ata tohumları doğal yöntemlerle yetiştirilmeli. Varsın az olsun, varsın eğri büğrü kurtlu olsun ama ne yediğimizi bilelim. Satın aldığımız ürünlerin çoğu sağlam gibi görünse de eve getirip içini açınca bozuk çıkıyor. Verdiğimiz onca paraya rağmen o ürünü atmak zorunda kalmayalım.