Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Yıllar önceki Çernobil faciasından sonra ekranlarda: Radyasyon yok diye çay içen; Asbesti yüzüne sürüp kanser olmayacağını belirten üst yetkililerin, şovlarını anımsayalım. Ardından hızla yükselen bir artışla günümüze dek, yaklaşık her İki Kişiden birinin kanser olduğunu gözlemledik. Gizlemek yerine, şeffaf anlatımlar yapıp, tedbir alınsaydı, bu duruma gelinmezdi. Kayıplar olmaz, acılar yaşanmazdı.
Asbestle ilgili ayrıntılı bilimsel bir araştırmayı daha önceki yıllarda ayrıntılarıyla sayfamda paylaşmıştım. Söküm sırasında yayılan gözle görünmeyen o ölümcül parçacıklar, uçuşup bulaşarak çok uzaklara yayılabilir. Özellikle Mavi Asbest’in yaşamsal bir facia oluşturduğunu
yinelemek istiyorum. Bilim insanlarımız, İstanbul gibi bazı kentlerde de deprem olasılığından sürekli söz ediyorlar. Kent dönüşüm planları, rezerv alanları projeleri üzerinde epeyce konuşuldu. Enkaz arasında ya da yıkım sırasında ortaya çıkan Asbest sökümünün, en az deprem kadar risk oluşturduğu biliniyor. Ne var ki ilgili konuda nasıl önlemler düşünüldüğünden hiç söz edilmemekte. Yayılan Asbest’in, kimyasalların, zehirli ve tehlikeli atık maddelerinin yaratacağı durum son derece önemli. Konunun uzmanlarına kulak verilmesi, önceden acil tedbir alınması yapılan çalışmalarla ilgili halka şeffaf bilgi verilmesi gerekiyor. DW Türkçe’nin araştırması, Hatay’da yıkıntılarda bulunan Asbest’in çevreye nasıl yayıldığını ortaya koymakta. Çalışmalar sırasında: kentten toplanan numunelere ilişkin yapılan incelemede toprak yüzeyinde yaprak ve meyvelerde, civardaki yerleşim yerlerinde Asbest tespit edildiği belirtiliyor. Bunun için izlenen yolda Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’ndeki uzman bir ekip tarafından bölgeden alınan örnekler toplanmış. Türk Akreditasyon Kurumu olan TÜRKAK’a kayıtlı bir laboratuvarda standartlara uygun olarak analizi yaptırılmış. İnceleme sonucunda: bitkilere bulaşan parçacıkların, rüzgar ve taşıt araçlarıyla Gaziantep çarşısına kadar taşınabildiği gözlenmiş. Depremden sonra orada yaşayan Yüzbinlerce insanın sağlığının, risk altında olduğu belirtilmiştir. Enkaz ile ortaya yayılan toz içindeki Asbest ve diğer maddeler, yıllara dağılarak kanserojen etkisini gösterecek. Dünya Sağlık Örgütüne göre: kesin olarak kanserojen etkili olan bu madde, akciğer zarı kanseri dahil birçok hastalığa yol açıyor. Enkazdan çıkan malzemeler, pahalıya da mal olsa, ayrıştırılıp prosesine uygun düzenleme ile bertaraf edilmeli. Bu işte çalışanlar en büyük riski taşıyor. Genişletilmiş yaşam alanlarında tespitler yapılarak önlem alınmalı. Bu durumlara maruz kalan
2 Ocak 1995’de İstanbul’da gerçekleşen Habitat II Toplantılarında, S.O.S Çevre Gönüllüleri Platformu verdiği Uluslararası Konferanslarda bu olgu üzerinde de bilimsel gerçekleri ortaya konmuştu. ABD Bandralı eski bir savaş gemisi sökümü yapılmak üzere Tuzla Tersanesine yanaştığında, kuruluşumuzun öncülüğünde ilgili sendika ile durum, protesto edilmişti.
Geminin iç ve dış kısmının, Mavi Asbest’ten yapılmış olduğunu öğrenmemiz bizleri telaşlandırmıştı. Epeyce mücadele verip sonunda, sahilimizden uzaklaştırmayı başarmıştık.
Bilindiği gibi doğa hepimizin ve sınır tanımıyor. Onun için bu da yeterli değil. Ancak bu konuda II.Bir adım için ülkeler arası bir düzenleme, devreye girmeli. Ekonomi ve iklim Zirvelerinde kararlar alınmalı. Kentlerdeki bina yıkımlarında bırakın prosesine uygun önlem almayı; çoğunda yıkama ve branda ile kapatılma dahi yok. Maske kullanma ve sık sık yıkanma, izolasyon odalı tedbirler alınmalı. İşi üstlenen firma uyarılıp bilgilendirilmeli. En çok da oralarda çalışan emekçilerin etkilendiği unutulmamalı. İşçi sağlığı ve İş Güvenliği devreye girmeli. Uluslararası prosese göre periyodik sağlık, taramaları yapılmalı. Konuyla ilgili meslek odalarının baroyla birlikte açtığı yasal sürecin başarısı, diğerlerine de dayanak teşkil edebilir. Sağlığımızın ön planda olduğu bir kentsel dönüşüm olmasını diliyoruz.