Türksen BAŞER KAFAOĞLU / BELLEK-KADIKÖY
Asbest bir yalıtım malzemesidir. Ülkemizde sanayide, alt yapılarda, çatı, boru gibi yaşam alanlarımızda da yakın zamana kadar kullanılırdı. Söz konusu maddenin sökümü ve yapımı sırasında saçılan, gözle görünmeyen parçacıklar son derece tehlikelidir. Örneğin yıkılan eski binalardaki asbestler, gizli yayılımlarıyla, geniş çevrelere dek yapışarak taşınabilirler. Rüzgarla çok uzaklara uçma ve bulaşma özelliği vardır. Resmi rakamlara göre, 2017’de yıkılan 1594 binadan 385’inin Asbestli malzeme kullandığı, 39 ilden sadece 7’sinde önlem alındığı bilgileri yer almıştı.
Kent dönüşüm planlarında bu hususta neler yapıldı ne tedbirler alındı, toplum sağlığı, çalıştırılan emekçilerin işçi sağlığı ve iş güvenliği ne derece sağlandı, akridite laboratuar ve uzman sayıları yeterli mi, gerekli denetimler yapılabildi mi? bilemiyoruz. Asbest’in en tehlikeli olanına ”Mavi Asbest” denir ve önlem alınmazsa, tamamen kanserojen etkili ve ölümcüldür.
Çok eski tarihlerdeki savaş gemileri, dayanıklı ve yanmaz özelliği olan bu yalıtım maddesiyle kaplanırmış. Araştırmalar sonrası elden çıkarmak istemişlerse de, sökümlerinin, karşılanamayacak sorumluluklar getireceği fark edilmiş, Avrupa ve Amerika ülkelerinde söz konusu tüm işlemler yasaklanmıştır. Nedenleri arasında: prosesindeki özel koşulların ağır bir mali yük getirebileceği, atıkların gömülebilmesi için çok geniş alanlara ihtiyaç olacağı, yaşamını yitirenlere büyük tazminatlar ödenemeyeceği, ülke topraklarının ve ekosistemlerinin, bozulma riski, yer almaktadır. En önemlisi de toplumsal tepkilerin büyüyeceği kuşkusudur. İşte bunun için gelişmiş ülkeler, eski gemilerinin sökümünü ülkelerinde yapamazlar. Çöplerinin para için kapışılacağını, yaşam hakları ihlal de edilse, Asbest kullanım prosesi yerine getirilmese de, bunun pek de sorun edilmeyeceğini bildikleri bazı ülkelerin, kar peşindeki özel sanayi ve söküm tesislerine gönderirler. Ne acı değil mi?1994 Tarihinde ülkemize söküm için Tuzla ya gelmek üzere yola çıkarılan, mavi asbestle donatılmış Unated State adlı savaş gemisini, protesto ve uyarılarıyla S.O.S Çevre Gönüllüleri, Lim-ter İş Sendikası desteğiyle, geri göndermeyi başarmıştı. Ama o tarihte sivil toplumların gücü ve medya desteği vardı. 2010‘da Aliağa’dan alınan örnekler üzerinde yapılan incelemede yoğun Asbest bulunması üzerine, sökümü yasaklanmış olsa da, 2022 Yılında yine Aliağa’daki doğal katliam yetmiyormuş gibi bir de Brezilya’dan Asbestli bir savaş gemisinin söküm amaçlı Aliağa’ya geliş kabusuyla karşılaşıldı. Siyanürlü atık sızıntıları haberlerinden de, denetiminin eksikliğini ara ara görüyoruz. Özellikle İstanbul’un çevresindeki sanayi tesisi olan alanlarda, toprağın neresini kazsanız, yıllanmış atık varilleriyle karşılaşırsınız. Yaşam bu kadar hafife alınmamalı. Ülkemizde az gündeme gelen, eskidikçe toplu ölüm saçmaya hazır alanlarda, yeni revizyonlara ve semt semt taramalara gerek var. Özellikle de, 1995’li yıllarda yine aynı sivil toplumları ve meslek odalarıyla birlikte uyarı ve sıkı takip sonucu yaptırılan ama bunca yıl sonra çeşitli etkenlerle, eskimiş dağılmış olduğunu düşündüğümüz katı atık deponi alanları için, acilen denetim ve yeniden düzenleme gerekiyor. Bu da planlı bilimsel, uzman ve ekip çalışmaları gerektirir. Araştırma kuruluşlarından bazıları biraz da, toplumun arasına dağılarak,“para mı, yaşam mı “anketi yapsa ne iyi olur. Doğrusu “Günün birinde, paranın da yenmeyeceğini”anlayabilenlerin oranını, merak ediyorum. Değerli dostlarım bunca yıl sonra, yani 2022 yılında az da olsa bilinç artışı yönünde bir kıpırdanma olmuş mudur, ne dersiniz?