Araştırma Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Çanakkale’deki dağ ve orman köyleri görülmeye değer. Buralar, eski medeniyetlerin beşiği. Ulu mermer kayalara yaslanmış saklı köy evleri, dev ormanlarla çevrelenmiş. Gün batımında o büyülü manzaralar, görülmeye değer. Her bir yeri ayrı ayrı gezip tanımak gerek.
Bozköy, Çanakkale’nin belki de en az nüfuslu köylerinden. 2020’de nüfusunun 85 kişi olduğu belirtiliyor. Ortaya koydukları ürün değerine bakılırsa, şaşırmamak olası değil. Burası da 100 Yıllık eski bir Türk yerleşim yeri. Akköy ve Kumburun komşu köyleriyle coğrafi yapısı, iklimi, toprağı, suyu, ürünü ve yaşam tarzları aynı gibi. Çam, Meşe Palamut’u ve zeytin ağaçları, bölgenin doğal ekosistemini seviyor. Üreticiler de zeytinlik alanlar oluşturmuşlar.
Tarihi ilginç. Yapılan araştırmalarda köyün Kirlitümbeği denen tepe yerleşiminde yüzey buluntularına rastlanmış. Sırlı sırsız çanak çömlekler, çok sayıda kulp parçaları, emzikli kaplar, çömlek ve küpler ve Sigrafitto tekniği ile yapılmış kaseler bulunmuş. Araştırmacı Ali Osman Uysal’ın ‘’Ezine ilçesine bağlı olan Akköy’de Tarihi Anıtlar Seramikçilik’’ Başlıklı Makalesinde de yine: Akköy ve Boz köy seramiklerinin benzerliğinden söz ediliyor. Bu bölge 2019 Tarihinde 3.Sit Alanı olarak tescil edilmiş. 2024 Yılında Kültür Envanterinde yer almış. İlk gittiğimizde tertemiz epeyce geniş havuzlu bir köy merkez alanı, ışıklandırılmış kültür ve muhtarlık binası, çevresine serpiştirilmiş birkaç çay bahçesi dikkat çekiciydi. Kadınlar, ağaçlar altında ılık bir yaz gecesinin tadını çıkarıyor, çaylarını yudumlayıp, yorgunluk gideriyorlardı. Misafir olduğumuzu anlayınca, karpuz ikram ettiler. İşte bizim köylümüz dedim.
Geleneksel köy şenliği gecelerinde kültürel festivaller, yapıp ürünlerini sergiliyorlarmış. Biz de bu güzelliği 17 Ağustos 2025’de katılarak birlikte yaşamış olduk. Komşu köylerden gelenlerle de koskoca toplanma alanı dolup taştı. Tezgahlara, daha çok kadınların doğal el yapımı ürünleri yayılmıştı. Ürünlerini öyle güzel tanıtıyorlardı ki ben de yeşil zeytin ve salça aldım. El işi çanta örtü seramik eşya ve zeytin zeytinyağı doğal sabun gibi ürünlere de yine onların eli değmiş. Akşam Köy Tiyatrosu var, dediler. Ilık bir yaz gecesinde önceden dizilmiş sandalyelerde yerimizi aldık. Tiyatroda sahneyi paylaşan köyün kadın ve erkekleri doğal giysi ve konuşmalarıyla rollerinde son derece başarılıydı. Gerçekleri hiç abartmadan yansıtıyorlardı. Senarist de içlerinden bir yetenekmiş. Oyun içeriğinde: yaşanan üretici sorunları, köydeki temel çelişkiler ve sömürüyü içeren bölümler vardı. Gerçekler sahnede ortaya konurken, mantık yolu ile verilen mesajlar hem çok önemli hem de köyler için bir umut ışığıydı. Gönülden kutlamak istedim doğrusu.
Yazar Öğretim Üyesi Dr. Yunus Eroğlu’nun verdiği bilgiye göre, söz konusu kıymetli ürün, MÖ 400 Yılında Anadolu’dan yayılımla Bozköy’e de gelmiş. 910.000 Dekar zeytin ağacı yetiştirilip büyütülmüş. Önceleri Deli zeytinmiş. Aşılanarak, zamanla Trilya ve Edremit türleri olarak geliştirilmiş. Hasat sonrası ürünlerini kooperatife veriyor bir bölümünü de kendileri için kırma zeytin yapıyorlarmış. Zeytin ağacı: mitolojide Kutsal Hayat Ağacı ve Gök Ağaç adıyla yer almış. Köydeki bir dede ‘’Eskiden Deli zeytinleri, kuyulardan su çekip büyütür aşılar köfelere koyup eşşeklere yüklerdik. 1938’de burası göç alınca, değişim yaşandı ve daha da gelişme oldu. O zamanlar zorlanırdık ama şimdi makinalarımız var‘’diyor. Asırlık zeytinlere gözleri gibi bakmış, karıncalar gibi emek vermişler. Doymuş ve doyurmuşlar. Köyün eski halini bilen bir dostumuz, bölgenin en önemli ve gelir getiren diğer bir ürünün de meşe palamutları olduğunu belirtti. Eskiden söz konusu ürünleri sanayi de boya maddesi ya da hayvan yemi; şimdiler ise sadece unundan, doğal gıda olarak yararlanılıyormuş. Ama galiba artık en çok sincaplar yararlanıyor. Onların, palamutları iki ayak üstüne kalkıp iki eliyle tutup yerken ki keyifleri görülmeye değer. Sonrası daha komik bazılarını toprağa gömüp saklıyor. Ama sonra da asla bulamıyorlar.