Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Geçmek bilmeyen zor ve acılı Şubat Ayının ardından Mart Ayında neler yaşadığımıza göz atalım. Deprem yaraları kapandı mı? sorunlar çözüldü mü? gelecekteki önlem hazırlıklarına ve doğru yatırımlara geçildi mi? Bu soruların yanıtını sizler de en az benim kadar biliyorsunuz. Ama yinelemekte yarar var.
Ayın ortalarına gelindiğinde yetmiyormuş gibi bir de çadırlarda kalanların sel ve taşkın felaketiyle karşılaşıp çamurlarla boğuşması, canların yok olması rastlantı değildi elbette. Van’da, Bolu’da da korku yaratan deprem saatleri yaşandı. Yapılacak tüm projeler, ülkemizin deprem kuşağında olduğu dikkate alınarak şekillenmeli. Yaşanan bunca tahribattan sonra ‘’biz vaktiyle demiştik, bile bile lades oldu’ sözlerini duymak istemiyoruz. Canlı yaşamları bu denli hafife alınmamalı.
Bir dostumla sohbetimizde: yurttaşa değen son konuları konuşurken ‘’Hepimiz ister istemez önce ekonomist, şimdi de deprem profesörü olduk’’ demişti. Gülümsedim, haklıydı. Ne yazık ki, kendimize dokunan çoğu olguyu yaşayarak öğrenmek zorunda kalıyoruz. Kim bilir, önümüzdeki kocaman su krizi ya da sağlıkla ilgili daha neler neler öğreneceğiz. Ama alınan yanlış kararların bedelini, yurttaşlar can ve mal varlıklarını yitirerek ödememeli. Omuzlara çöken bunca sorun varken; iyi giden ne var? diye düşünüldüğünde de, yanıtlamakta zorlanılıyor.
2022 Yılından farklı, bu yılın Mart ayı. Ekonomi, felaketler, siyasi hareketlilik vb… Her sabah yeni güne uyandığımızda, bugün acaba yine ne oldu? diye, haberlere kayıyor gözlerimiz. Şoklar sürecinin, seçim gününe dek daha da hızlanacağı anlaşılıyor. Aslında ben de bu kadar yükü nasıl taşıyoruz ve daha neler yaşayacağız diye, merak edenlerdenim. Ekonomik yaşam derseniz, yine her gün dar gelirliyi daha da zorlayacak boyutta. Bolluğa alışılan ramazan ayında yaşanan darlık tablosu gerçekten hüzün verici. Bir de sık sık şu pahalı yiyecek reklamları yapılagelmez mi?
Aylardan Mart’ı, bu kez diğerlerinden farklı olarak kaleme alıyorum. Gündem o denli değişken ki, artık ‘ayları nasıl geçirdiğimizi ortaya koyan yazılarımı’ şu sıralarda ‘günlük’ tutar gibi oluşturmaya başladım. Oysa tam da badem ve eriklerin çiçek açışını; yağmur emmiş toprak kokusunu, kuşların yaza merhaba coşkularıyla kanat çırpışlarını fark etmek varken; çoğunluğun yaşamak durumunda kaldığı sıkıntılı günlerden söz etmek zorunda kalıyoruz. Dünya Emekçi kadınlar günü kutlamaları da bu Ayın 8’indeydi yine. Kadınlar ülkenin her yanında söylemlerini cesaretle ve çoğalarak duyurdu. Görüntüler umut vericiydi.
Yine ay içinde, İzmir İktisat Kongresinde, bilim insanları, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları ‘’Ortak Değişim’’ kararı almışlar. Artık toplumsal faydadan yana, bütünlükçü bir değişim olmazsa olmaz. Böyle olumlu çalışmalar olduğunu da duymaktayız. Süreç azalıyor. Çalışmalar yoğun ve heyecan dorukta. Seçmen listeleri asılmış. Yurttaşlar, muhtarlığa gidip listedeki yerlerini kontrol etmiş olmalı; yanlışlık varsa giderilmeli. Yurttaşlık görevi ihmale gelmiyor.
Artık bazı yerleşik düşünce ve kavramlardan, vaz geçme zamanı diye düşünüyorum. Örneğin ‘Ben’ deme baskıcı egoları, terk edilip yürekten ‘Biz’ denmeli. Demokratik düzen mücadelesi verilmek isteniyorsa, yurttaşlar daha fazla yorulmamalı.
Az kalsın unutuyordum: Son günlerden birinde, yok sayılan onca emeklinin maaşına yapılan zam haberi, ne yazık ki, emektar büyükleri sevindiremedi. Şaşırıp üzüldüler sadece. İşte Mart ayının son güncesini de: yıllarca emeği ile çalışıp rahat etmeyi hak eden eli öpülesi değerlilerimizin, ezici fiyat artışları karşısında ortaya çıkan, eski deyimle hal-i- pür melalini (üzüntü veren durumlarını) yineleyerek noktalamak istedim.
Emeğinize sağlık. yazınızda çevre konusuna değinmeniniz çok önemli buldum. Sevgiyle kalın. Turan Şengün