Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Öğretim Üyesi Bahattin Odabaşı, emeklilik dönemini kır evinin atölyesinde resim yaparak değerlendiriyor. O da İstanbul’un yükünden kaçıp köye yerleşmiş. Boya pastel ve tablolarıyla Kışı burada tek başına geçirmiş. Mis gibi havası, terk edilmiş sokak hayvanları, tilki, sansar, sincap ve kuşlarla, yenilendiğini hissediyor.
Bizim de yazlık komşumuz. Evine konuk olduk. Ortada kocaman bir odun sobası, duvarlarda tablolar, masada boya fırça tual ve ikram edilen sıcak bir fincan çay ile bolca sohbet ettik. Bahattin Odabaşı, 6-7 Yaşlarındayken çizimler yaparmış. İlk Okul Müdürü yeteneğini fark edince ilgilenip ailesiyle paylaşmış. 16 Yaşındayken Çapa’da düzenlenen resim seminerine katılması, ona ilk kez mutluluk veren olaylardan biri olmuş.
Sivas’ın Gürün İlçesindeki eskiden (İvris Köy Enstitüsü) olup sonradan öğretmen okuluna dönüştürülen okulda öğrenimini tamamlayıp, Konya Akçadağ Öğretmen okulundan mezun olmuş. Yüksek öğrenimini, şimdiki Marmara üniversitesinin resim bölümünde tamamlayıp aynı üniversitede öğretim üyeliğine hak kazanmış. 1996’da da meslektaşı olan değerli eşiyle birlikte emekliye ayrılmışlar.
Portrelerin yanı sıra doğa ile ilgili soyut resim yapmayı seviyor. (Post empresyonizm) yenici, yorumlayıcı, toplumsal ve figüratif tabloları var. Resim tekniği olarak Suluboya, Akriik, Yağlı boya ve Pastel geçişleri yapıyor. Bu arada, hayal gücünü de kullanarak özgün yapıtlar üzerinde yol almaktan zevk alıyor. ‘’Bir çalışmaya başladığımda ruh halime göre resmi bazen kısa sürede tamamlamak isterim. Ama aylarca sürenler de olabiliyor. Belleğimde kurguladığımdan farklı bir akışla da resim yapıyorum. Hayal gücümle yaratıcı olmayı sevdiğim gibi, beni görsel olarak etkileyen doğayı da resimlemeye çalışırım.
Yapıtlarımda yaşadıklarımın etkisi altında bir öfke bir haykırış ya da mutluluk gibi dışa vurumlar da oluyor. Duygusal yapıtlar beni rahatlatıyor. Çoğu kez toplumsal sorunları resimlerimde vurgularım. 45 Kişisel sergim oldu. 120 Karma sergiye katıldım. 20 Kez Uluslararası Sanat sempozyumuna katıldım. 15 Kez Ülkemizde, Polonya ve Kazakistan gibi dış ülkelerdeki sergilerde yapıtlarım yer aldı’’ diyor, değerli sanatçı.
Hocalık deneyimlerinden yola çıkarak ‘’Eskiden gençlerin tarihi sorumluluğu vardı. 2024’lerde bu niteliğin gittikçe azaldığını, gözlemliyorum. Epeyce dejenerayon olduğu görülüyor. Tabi eğitimdeki tercihler de bu hususta büyük etken oldu. Çocuklar sosyal medya ve dijital teknolojiyle farklı yönlere sürükleniyor. Köyde de çocukların sanata kültüre yönlendirilmesi için bazı çalışmalar yapmayı düşünüyorum. Çocukları yanlışlardan kurtarabilmek için bu şart’’ diyor.
Tasarladığı eğitimi, bazı ilgililerle de görüşmüş. Odabaşı’nın İlerde mesleği ve birikimleriyle kırsalda da bir kültürel aksiyon yaratması, bilinç yükseltmesi ne güzel bir şans olur, diye düşünüyorum.
Kendisi: Sanatçılar, Ressamlar ve Plastik sanatlar Derneklerine de üye. Bu kuruluşlar, özellikle sergi katılımlarında birbirlerine destek oluyorlarmış.
‘’Güdümlü sanat 1947’de kendini kabul ettirdi. O zaman Avangard sanat vardı. Onun yerine dijital resme yönenildi. Resimde, üslup dediğimiz şey ortadan kalkıyor.
Bazıları için: kurgu sanatı, dijital teknolojiden yararlanmak daha kolay çabuk ve eğlenceli. Haklılar da geçimlerini böyle sağlayanlar var. Ama bu durum gerçek sanattaki ruh ve dokunuşları yansıtmıyor. Görsel sanatla, işitsel sanat örtüştüğünde de nefis oluyor. Yapıta göre bazen bir Anadolu ezgisi; bazen Klasik Evrensel bir dinleti sergilerde tamamlayıcı oluyor.
Köy Enstitüleri zamanımıza uzasaydı, ülkemizde sanat yaşamındaki gelişmeler bambaşka olurdu. Sanat eğitimine çok önem verilirdi, diyor, 70’li yılların bol gönüllü usta sanatçısı.
Sanatçı kolay olunmuyor.