Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Yurttaşların doğal yaşamına, çoğu kez çevresel tahriplerle el konuyor. Anayasamızda ‘’Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı’’ ibareli önemli bir madde var. Bu dayanak, zarar gören tüm bireylere, hesap sorma ve dava açma hakkı veriyor. Hiç kimse havasının, suyunun, toprağının ve denizinin kirletilmesini hak etmez. Bireye dayatılan bir durumdan söz ediyoruz. Doğal yaşam koşullarının zorlanması, sağlığın bozulmasına ve salgın hastalıklara yol açar. Tedavi masrafının külfeti ve moral çöküntüsü, insanların kabusu oluverir. Böyle bir hak ihlali, aynı zamanda kişi özgürlüğünün de kısıtlanması demektir. Yasal hak aramada, olumsuzluklardan etkilenenlerin gördükleri zararları belgelerle kanıtlaması gerekli.
Önümüz kış. Çoğu dar gelirli, artan elektrik faturalarını önümüzdeki aylarda nasıl ödeyeceğini kara kara düşünmekte. Bu nedenle evlerde kömür ve odun gibi yakıtların kullanılması kaçınılmaz. Artan hava kirliliğine sanayi tesislerinin de filitresiz baca gazı salınımı eklendiğinde, betonlar arasına sıkışmış kentlilerin sağlığı ne olacak? Aşırı kirlilik sorunları mı yaşanacak? Özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde, mutlaka şimdiden önlem alınmalı. Anayasa’nın 148.Maddesinde ‘’Yurttaşların, herhangi bir zarardan doğrudan halel görmesi halinde itiraz hakları vardır’’ açıklaması yer alır. Bu her konuda geçerli değil. Örneğin Radyasyon gibi bazı ölümcül etkiler, yıllar sonra ortaya çıkıyor. Kişilerin farklı yerlerden ve değişik süreçlerde aldıkları radyasyon oranı da farklı. Bu nedenle sızıntı merkezi bilinse de sadece ondan kaynaklandığı tespit edilemiyor. Nükleer sızıntıdan etkilenip kanser olan ya da hava kirliliğinden astıma yakalanan hastaların, mevcut yasalara göre, bu durumu kanıtlaması olanaksız gibi. Tek çare kirleticiler için önceden önlem alınması. Bunu yapmayan sorumluları uyarmak ve idari dava açmak. Bu gibi durumlarda toplum desteğiyle de olsa, güçlü tarafa karşı girişilen yasal mücadelede, sonuca ulaşabilmek çoğunlukla zor olabiliyor. Çabayı sabırla sürdürmek gerekli. En çok Karbon salınımı yapan gelişmiş ülkelerin yasalaştırdığı ‘’Kirleten Öder’’ ilkesi ve ’piyasa aracı olarak kullanılan ‘’Karbon Borsası’’ ödeme karşılığında kirletebilirsin, anlamındadır. Sonuç vermediği de ortadadır. Kapitalist düzenin yapısı işte böyle. Halk sağlığından yana değil, kirletenden yana. Bu durumda ‘’Halkın Yeşil Düzen’’ anlayışı son derece önemli. Bu kavramın babası Ünlü Bilgin Max Ajl ’’Ekosistemdeki bu kötü gidişin önüne, doğayı ‘sözde’ korumakla geçilemez. Gerçek bir Yeşil Düzen: halkın, Kapitalist sisteme göre değil, kendini obje aldığı hakları için değişim istemidir. Kolay değildir. Çaba gerektirir. Aç insan nasıl özgür değilse; ekosistemden doğal yararlanma hakkı elinden alınan bir toplum da özgür olamaz. İnsanları bu hale getirenler iklime ve ekolojik haklara el koyanlar, insanlığa borçludurlar’’ diyor. Topraklarımıza sularımıza ormanlarınıza para hırsı yüzünden el konuyor ve tahrip ediliyor. Bir çiftçinin toprağına yabancılaşması, başka birilerinin o toprağa sahip olmasıyla ortaya çıkar. Böylece asıl sahibiyle var olan ekolojik bağ, koparılmış olur. Emperyalist ele geçirmeler, ulus devletlerin yanlışıdır. Kendi toprağı ve çiftçisi için teori üretmemesinden kaynaklanır. Agro Ekoloji, ülke planlamasının tam merkezinde olmalıdır. Aslında öz üretimle, ekosistem onarılabilir. Böyle bir yapılanma ‘’Halkın Yeşil Düzeni’’ için, önemli bir zorunluluk. Mevcut Eko-Modernizm değişimleriyle, bütünsel bir sonuç alınamadığı açık. Bu mevcut ve başarısız yöntem sadece makyajdan ibarettir. Yani Kapitalist sistemin de bir aldatmacası. Eko felaketlerini ardarda niye yaşıyoruz? İşte bu nedenle. Böylesi bazı geçici ve yarım yamalak denemelerden sonuç alınamadığı ortada. Çünkü birkaç değişimle ona bağlı olan her şey aynı kalamaz. Eko yaşama dönüş öncelikle: kökten, bütünsel ve planlı üretimle başlamalı. Ulaşım, gıda, paketleme, kullanılan araçlar dahil, canlı hakları düzleminde bir değişim. Yani Kapitalist Sistem karşıtı yeni bir yaşam. Bunun da adı, ajl’nin tezine göre ‘’Halkın Yeşil Düzeni’’ dir.
Evet Anayasamızda da, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkımızın oldğu belirtilmektedir. Ancak, hava, su, deniz, toprak kirlilikleri mevcuttur. Bu da çeşitli mikropların ortaya çıkmasıyla, çeşitli hastalıklara sebep olmaktadır. Bu kirliliklerin meydana gelmemesi için önlem almamız ve daha temiz bir çevrede yaşamalıyız.