Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
İstanbul depreminden söz ederken aklıma, İstanbul’un görkemli tarihi binaları geldi. Yüzyıllarca nice nice yaşamlara tanık olmuş; günümüze dek dimdik ayakta kalabilmişler. Onlara emek veren mimarları saygıyla anmak gerek. Yapıtların kurulduğu zemin, kullanılan malzeme, işçilik ve emekle oluşan özgün incelikli sanat eserleri, kalıcılığıyla bizlere ulaşmış.
Söz konusu yapıtları armağan edenler araştırıldığında: hem eserlere hem de mimarlarına karşı yapılan kıymet bilmezliği öğrenmek hüzün verici. Batı ve Osmanlı kültürüyle ortaya çıkan o seyretmeye doyamadığımız yapıtlara kimlerin emeği geçmiş, yeterince değerleri bilinmiş mi? diye şöyle bir düşünmek gerek. İstanbul’un kimliği: bazılarına göre sanayi, ticaret, para, borsa işlemlerinin döndürüldüğü; mega kent görünümlü abuk gökdelenler vb.’e göre belirlenmektedir. Bizler “kimlik” tartışmalarına, yıllar önce gerçekleştirilen: İstanbul’un Metropoliten Planlanın “sözde” tartışılmasına tanık olmuştuk. Rantçıların, kuşatmasıyla nasıl mücadele etmeye çalıştığımızı ve azınlıkta olduğumuzu anımsıyorum. Sivil toplumun kimlik belirlemesi: doğal, kültürel miraslar ve onların korunması yönündeydi. Gerçekten de İstanbul: doğası, boğazları, denizleri, kuzey ormanları, sayısız tarihi anıt, kasr, köşk, saray, çeşme, kemer, kule vb. yüzlerce eseriyle, eşsiz bir mirastı. Turistlerin de görmek istediği nitelikler bunlardı. 18.-19.Yüzyılda onlarca anıt esere imza atan Balyan Ailesi, beş kuşağa hizmet etmiş. Dile kolay. Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi, Çırağan, Adile Sultan Sarayları, Kalender köşkü, Aynalıkavak Kasrı, Ortaköy Camii, Davut Paşa, Rami ve Selimiye Kışlaları, Beyazıt Yangın Kulesi gibi. Ne yazık ki bu büyük ailenin yakın zamana kadar bir mezarı dahi olamamış. Yıllar sonra, Üsküdar’daki Surp Ermeni mezarlığında aile kabri inşa edilmiş ve orada birer mezar taşına kavuşabilmişler. Bunca olağan üstü emeğin karşılığı, böyle olmasa gerek. Olsa olsa bunun adı: kıymet bilmezliktir. İtalyan Reimondo D’aronco İstanbul’da İstiklal Caddesinde yüksek tavanlı sokakla uyumlu bina tarzıyla ün kazanmış diğer bir mimar. O da farklı kültürleri buluşturarak değişik yapıtlar ortaya koymuş. 1910’dan sonra Pera Bölgesindeki mimarinin öncülüğünü yapmış. Örneğin Tünelden yukarı doğru çıkarken sağ tarafta II.Abdülhamit’in terzisi Botter için yaptırdığı bina da onun eseri olup hala ayaktadır. Aynı değerli kişinin: 1869’da Baş Mimar olarak Huber Köşkünü; Haydarpaşa Numune hastanesini ve Marmara Üniversitesi yerleşkesini yapmış. Mimar Alexandre Vallaury‘nin de: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesini (sanayi-i Nefise Mektebi’ni) bu günlere taşıyabilmesi, Pera Palas Otelini; Haydarpaşa Lisesini; Osmanlı Bankası Genel Müdürlük binasını ve arkeoloji Müzesi binalarını yapması; 1588de yitirilen Mimar Sinanın Topkapı sarayı ve yaklaşlık 10 eseri, övgüye değer.
Son yıllarda teknoloji, bilim, sanat çok daha ileri düzeyde. Buna karşın yakın süreçlerde yapılan binaların, neden sapır sapır dökülüp yıkıldığı da anlatılıyor uzmanlar tarafından.
O halde, gözlerimizi yine deprem bölgesinde olan ülkemize çevirelim. Şimdilik 11 İlde hala sarsıntıların olduğu ve süreceği, bilim insanları tarafından açıklandı. Buralarda jeolojik yapının bir süre daha yerli yerine oturmayacağı yerleşime hatta betonlara asla hazır olmadığı anlaşıldı. O halde neden afet bölgesi rahat bırakılmayıp, doğal dengenin üstüne varılıyor. Yeni bir yıkım ve can kaybına daha tanık olmak çok acı. Zihniyet değişmeli. Yeniden, bol yeşil alanlı; deprem ve sosyalizasyon planları üzerinde yoğunlaşmalı. Aynı yanlışların üstüne, kısa süreçli geçiştirmeler monte etmekten vaz geçilmeli. Önce dünyada uygulanan Çevre Ekonomisi hesapları yapılmalı. Şu tarihlerdeki yeniden yapılanmanın ekonomik maliyetine göre: kısa bir süre sonraki yıkım onarım maliyeti, katlanarak artar. Bu durum: ilgili bilim insanlarıyla, somut örneklerden yola çıkılarak “Yeşil Muhasebe” hesaplarıyla, ortaya konmalı. Bundan böyle: göz göre mali yıkımlar da yaşanmaması için, yeni baştan uzun süre kalıcılığı olan; geleceğe yönelik düzenlenmelere gidilmeli, ne dersiniz?
yerdengöğe haklısınız.