Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Televizyon öncesi süreçlerde sinemaya gitmek önemli bir gereksinimdi. Örneğin Kışın Kadıköy Bahariye’deki Süreyya Sineması dolar taşardı. Daha sonraları yaz aylarında Caddebostan gibi bazı semtlerde geceleri, açık hava film gösterimleri furyası başladı. Yakınlarda evleri olanlar, akşamları evinden çıkıp yürüyerek sinema bahçesine gelir, getirdikleri minderlerle tahta sandalyelere yerleşirlerdi. Yerli ve yabancı en yeni renkli filmleri izlerdik. Kadıköy’ün serin ve bol oksijenli yaz akşamlarının keyfine varmak, gerçekten nefisti. Aralarda gazoz, çekirdek, leblebi ve frigo kasalarını tıngırdatarak satış yapanlar dolaşırdı.
Yazar Rekin Teksoy’un kapsamlı Dünya Sinema Tarihi Kitabı ilgimi çeker, kalın bir eser. Arada bir karıştırıp okurum. O satırlarda sinemanın bugüne dek ne tür aşamalardan geçtiği yer alıyor. Sanatın, toplum üzerinde bıraktığı izleri bu yönüyle de düşünmek gerek. Bu nedenle Günümüze dek farklılaşarak uzanan sinema evrelerine bir göz atıp, bazı bilgileri paylaşmak istedim. Sinema görsel sanatı, İlk doğduğunda sessiz ve siyah beyaz renkteydi. Bu iki eksikliğin yerini doldurmak ve seyircilerin beğenisini kazanmak kolay değil. Ama tam tersi olmuş, örneğin, Karanlık Oda, Büyülü Fener, Tomatrop gibi oyunlar çok ilgi görmüştü.
Sinemanın ABD’deki öncüsü, Thomas Alva Edison’dur. Lumier Kardeşler Öykülü Filmlerin, George Melies ve Emil Cohl de Canlandırma Sinemasının öncüsü olmuşlardı. Yirminci yüz yılın başında bu sanatta bir süre emekleme çağı görülse de yine Hollywood ve Motiion Picture Patents Campani gibi Büyük Şirketlerin devreye girmesiyle, Amerikan sinemasının altın çağı başlar. Aynı süreçte. Sovyetler Birliği’nde üretken yönetmenler çoğunluktadır. Çarlık Rusya’sına karşı yaşananları en iyi yansıtan, siyah beyaz renkli Potemkin Zırhlısı ki ben de Sinematek de orijinalinden izlemiş ve çok beğenmiştim. O Süreç içinde Sergei Mihailoviç, Aleksandır Dovçenko, gibi etki bırakan Yönetmenlerin Yapıtları büyük ilgi görürdü.
Avrupa’da da sinemacılık ve film olgusu aşama aşama gelişmiş. Avrupa toplumuna özgün yapıtlar ortaya çıkarılmış. Almanya’da olduğu gibi diğer tüm ülkelerde de öncü yönetmenler devreye girmiş. Örneğin, sesli sinemaya geçişte Western sineması, Cecil,B De Mille, Walt Disney ve Fleischer kardeşler ilgi görmüş. Bazılarındaki şiirsel gerçeklik, epeyce dikkat çekmişti. 1930’larda bu tür eserlerin babası, Fransız Matcel Carne olarak biliniyormuş. II.Dünya Savaşında Nazi Almanya’sında sinemada Mussolli’ninin iktidara gelişi gibi içeriklerin ağırlıklı olarak yer aldığı ve toplumsal olayların işlendiği görülmekte. Savaş sonrası da
Orson Welles, Alfred Hitchcock, Şarlo, Charles Choplin, günümüze dek ilgi duyulanlardan.
1982 Tarihinde İstanbul’da dünyaya gelen Muhsin Ertuğrul, Türkiye’de İlk Film Çekimi Temelini atan bir değerdir. Kendisi, Çağdaş bir tiyatro sanatçısı, Yönetmen, Oyuncu ve Yapımcıdır. Moskova Notları, Benden Sonra Tufan Olmasın, Anılar, Gerçeklerin Düşleri ve Tiyatro düşünceleri gibi Kitapları iyi bilinir. Ayrıca 1922-1939 Yılları arasında ilk film yapan kişi.
Onun, Şehvet Kurbanı çekiminden sonra, Faruk Kenç’in, Taş Parçası gibi birkaç filminin de sinemada bir dönüm noktası olduğu bilinir. Daha sonraları filmlerdeki tiyatro etkisi, yerini özgür ve gerçek belleğin sinemasına vermişti. Ardından Lütfü Akad, Metin Erksan, Atıf Yılmaz, Osman Seden, Memduh Ün Turgut Demirağ gibi Yönetmenler, önemli filmlere imza attılar. Sinema sanatı: ses, görsellik, teknoloji vb. gibi pek çok aşamadan geçerek günümüze dek taşındı. 1950-1980 Yılları arasında en parlak dönemini yaşayan Yeşil Çam, yaklaşık 350 Bin film üretmiş ve Beyoğlu’ndaki Yeşil Çam Sokağı, film şirketlerinin bürolarına ev sahipliği yapmıştı. En beğendiğim eserlerden biri, Yılmaz Güney’in Yol Filmi’dir. O nasıl bir senaryo ve çekim öyle. Bölgedeki ağır koşullar içindeki yaşamlar, ancak bu kadar doğal yansıtılabilirdi. Günümüzdeki sinema durum ve görünümlerini, ilgili sanat eleştirmenlerinden izlemekteyiz.



Iyi akşamlar yazılarınızı ilgi ve keyifle okuyoruz.
Bende Y.Güney’in UMUT filmini beğenirim .İnsan çaresizliğini çok güzel anlatır.