Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Kırsalda yaşanan güzelliklerden söz edip, okurlarımı rüya alemine taşımaya çalışacağım.
Çanakkale’nin bir köyündeyiz. Kıvrımlı sokaklar, tek katlı yığma evler. Bahçelerde inek keçi, kaz ve tavuklar. Odun, gübre kokusunun yanı sıra taze incir ve saman kokusu. Köyün ortasında bakkal, çeşme, kahve, cami ve muhtarlık. Ara sokaklardaki evlerden birindeyiz. Buraya farklı yapısıyla Taş Evler deniyor. Demir kapı açılıp içeri girildiğinde bitişik dört hane var. Tek katlı bitişik evleri, kırmızı mavi pembe panjurlarıyla sıcacık bir yerleşim alanı. Önlerine birer tahta masa ve 4 Sandalye atılmış. Buradan uzayıp giden bir bahçe görüyoruz. Gül, yasemin, begonvil kokuları karşılıyor gelenleri. Evlerin karşısındaki uzun duvarda yer alan anlamlı sanatsal çizimler, yanda nefis bir kaktüs alanı. Bahçenin uzayan hayal aleminde aklınıza gelen her çeşit meyve ağacı. Hani o kayısıyı eriği dalından koparıp yemek var ya taze aroma ve kokusuyla, cana can katıyor. Mini bostandaki ata tohumları filizlenmiş. Anlamlı bir yerleşim alanı. İstanbul’dan kaçıp, hayatının geri kalanını köyde geçirmeye karar veren gençler burada sağlıklı bir düzen kurmuşlar. Yeliz ve İrfan çifti, köy okuluna giden oğulları Tuna ve sokaktan sahiplendikleri köpekleri Piko da işte böyle doğal bir yaşam içindeler. Onlarla sohbet, iyi olacak diye düşündüm. Sevgili Yeliz’le söyleşirken, onun zor ama mutlu bir yaşamı yakalayan, güçlü bir kadın olduğunu daha da yakından fark etmiş oldum.
Öyküsünde ‘’Kadıköy, Moda’da kurulu bir düzenimiz, dost çevremiz vardı. Sesli betimleme metinleri yazıyordum. Eşim büyük şirketlerden birinde yöneticiydi. Böyle bir değişim fikri, ilk kez ondan geldi. Çok şaşırdım, korktum ve kaygılandım. Köyde nasıl yaşanır hiç bilmiyordum. Enine boyuna konuşup duygularımızı paylaştık. Aslında ben de İstanbul’un boğucu kaosundan rahatsızdım. En çok da onun bana ‘’Kendini oraya hapsolmuş ve yalnız hissetme’’ diye güç vermesiyle, niye olmasın diye düşünüp, sonunda yeni bir serüvene girmeye karar verdim. Fikrimizi, değer verdiğimiz arkadaşlarla paylaştık. Önce karar kıldığımız köyün, tarihi coğrafi kültürel yapısını, sosyolojisini anlamaya çalıştık. Ve de 2017 Yılında biten Taş Evlerimize kavuştuk. Eşim işinden hemen ayrılamadı, evimize ilk gelen oğlum ve bendim. İyi de oldu.
Tek başına yaşadığım oldukça farklı bir uyum süreci, beni güçlü kılmıştı. Eşim İrfan’ın temelli gelmesi ve ortak avlu komşularımızın da evlerine yerleşmesiyle, köy yaşamımız yerine oturmaya başladı. Genelde evin işlerini eşimle paylaşırız. Ne var ki, onun yemek yaptığını yadırgayan oğlumun arkadaşı ‘Tuna’nın babası yemek yapıyor’ deyince, baba ve köy erkleri ‘İrfan Ağabey geldi, rahatımız bozuldu. Erkek adam yemek mi yaparmış’ demişler. Ama artık onlar da eşlerine yardımcı oluyor. İrfan, bahçe uğraşlarını seviyor. Köy enstitülü babasından vaktiyle, epeyce bilgi edinmiş. Sabahları hep birlikte, orman yolundan denize yürüyor, çoğu kez gelenlerin sahile bilinçsizce bıraktıkları çöpleri topluyoruz. Köydeki yerleşik komşular önceleri, haklı olarak bizi çok merak ediyordu. Onlarla açık ve kucaklayıcı dostluklar oluşturduk. Sekiz yıl boyunca, sorunları, gelenekleri paylaşırız olduk. Çocuğumuzun da güvenli ve doğal bir ortamda uyum sağlamasından yana çok rahatız’’ diye tatlı tatlı konuşan
Yeliz’in, on parmağında on hüner. 13 Yıldır Kumbara Çocuk Dergisinde Origami Sayfası hazırlıyor. Köy okullarında bu beceriyi, gönüllü olarak öğretiyor. Görmezler için, bir süre sesli betimlemeler yapmış. Dahası var. Bir gece sahil buluşmamızda, bizim için ışıklı Poi Dansı yaparken mutluluğu simgeleyen rüya gibiydi. Yaratıcı ve duygusal. Aslında her yurttaş böyle bir yaşam hakkına sahip olmalı. Mega kentler insanları yutuyor. Mutsuzluklar çoğaldı. Köylere geri dönüş başladı. Doğal felaketler, ekonomik ve sosyal bozulmalar, güven, denetim eksikliği, farklı seçeneklere yöneltiyor insanları. Daha güvenli ekonomik ve sağlıklı yaşam yolları seçilebilir. Değişimin şartları zor da olsa, belki uzun bir süre sabır bilinç ve iletişim yeteneği gerektiriyor. Doğru ve yerinde karar vermek bence yaşamın en güzel yanı.
Biz zincirleri koparamadik sadece 4 ay köydeki fakirhanede doğal hayatı yaşayabiliyoruz.