Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Artık Dünya’da toplumlar bir korku çağı yaşıyor. Güvensizlik arttı. Koşullar ağır. Hele bir Metropol’de yaşanıyorsa işin içinden çıkmak zor. Büyüklerin de çoğu kaos kentte kendini korumaya ve yaşam mücadelesi vermeye çalışıyor. Bu durumda gençlerin yuva kurması
ya da çocuk yetiştirmesi, üzerinde durulması gereken bir konu. Günümüzde özellikle büyük şehirlerde bilinçli çiftler, çocuk sahibi olmadan önce, şartlarına göre seçeneklerini gözden geçiriyor. Çoğu genç, işsizse ya da parasal durumu yetersizse, çocuk isteminden vaz geçiyor. Ayrıca evlat büyütmek, domates yetiştirmeye benzemez. İster istemez yanlışlara da düşülür. Çoğu anne baba evlatlarına, kendi edinimlerine göre etken olamaya çalışıyor, çocukları için, daraltan kurallar ve sınırlar oluşturuyorlar. Bir bakıma haklılar da. Korkuyorlar çünkü. Kocaman bir kentte yavrularının şu ya da bu olumsuzluklarla kaybolmasını hangi aile ister? Tabi ki her ebeveyn çocuğum mutlu olmalı der. Ama sizi yutmaya hazır dev bir şehirde yaşıyorsanız işiniz zor. Bir Mega Kentte aile, dar gelirli ya da varsılsa, kültürlüyse ya da okuma yazma bilmiyorsa, istenmeyen görüntüler yaşanıyorsa, durum çocuklara da yansır.
Bazı çağ dışı ‘’aman etraf ne der’’ gibi değer yargıları, ne yazık ki hala var. Orta Çağ’da yaşayanlar, geleneksel giysilerini, yeni doğan ve yetişenlerin giymesini şart koşarlarmış. Bizde de beşik kertmesi gibi durumların hala, bazı bölgelerde yaşandığını biliyoruz. Psikolog Şeniz Pamuk’un ‘Korku çağında Çocuk Yetiştirmek’ Kitabında, önceliklerine sıkışmış değişik aile yapılarından söz ediliyor. Özetle’’Bak arkadaşın seni geçti’’ gibi söylem, rekabet baskı ve kıyaslama yapılması doğru değil. Geçemezse, o çocuğun neler yaşayacağı düşünülmeli. Kusursuz olma, beğenilme hırsı, bol seçenek istemi, ortam ve yer değişikliği, alışılmış olunan şeylerin engellenmesi. Korkularla ve çevresindeki her şeyin tehlikeli olduğu ile büyüme, içe kapanma olguları, çok önemli.
Değerli Psikolog Şeniz Pamuk, ben böyle düşünüyorum takıntısı, bir şeye bağımlı olup köleleşme, İlgisizlik ve sorumsuzluk. İnternet içinde yok olma gibi başlıklar altında yetişkinleri uyarıp bilgilendiriyor. İdeal çocuk yetiştirdim demek doğru değil. Kendi doğrularımızın da sorgulanması gerek. Özenle yetiştirilen çoğu çocukta da erişkin olunca, ortaya çıkan sorunlar olabilir. Bunu fark edebilmek ve onarmak gerek. Çoğu kez, karmaşık bir kent ortamına teslim etmek durumunda kalınan çocuğu, bir süre sonra ailesi bile tanıyamayabilir. Bakarlar ki iyilik sever, büyüklerine saygılı, güzel duyguları olan o birey, birdenbire farklılaşmış. Özellikle ergen dönemlerde yaşanan karşıtlıklar, iyi yönetilmez ise çocuğu aileden uzaklaştırabiliyor. Çoğunlukla, ailesiyle çocukluktan beri arkadaşlığa alıştırılmış genç birey kendisini, yanlış ve tehlikeli yollardan koruyabiliyor. Çocuk yetiştirmek her geçen gün zorlaşıyor. Haklı olarak neyi nasıl yapmalıyız? denebilir. Çocuklarla aile iletişimi, çocuğun aklının erdiği süreçten başlamalı. Arkadaş olma, paylaşım, doğru bilgi verme, sorgulama ve okuma alışkanlığı edindirme gibi ortaklıklardan söz ediyorum.
Gereksiz abartı ve baskıyla, çocuk psikolojisini yanlışlara itmek, çıkar yol değil. Birbirinden farklı olan aile ve toplum arasındaki farkı, idrak edecek bir mantık da gerekli. Orta yolu bulmak, aşırı ve baskıcı etkilerden kaçınmak en iyisi olsa gerek. Uğur Tanyeli’nin ‘Korku metropolü İstanbul’ Kitabında ‘’Korkulu beton yükseltiler, duvarlar ve sınırlar arasında; yeşili bile olmayan bir kent, gençlerin ardında kaçınılmaz bir korku bırakır. Büyük kentlerde İleri yaşlarda geçirgen duygu gözenekleri oluşturur. Korku alanı genişler’’ diyor. Anlatılar, yaklaşık 1900-1930‘larda Tevfik Fikret’in Sis Şiirinde işaret ettiği, derin çöküş, yıkılma ve çürüme korkularıyla, örtüşüyor. Söz konusu korkular, ömür boyu bireylerin peşini bırakmayabilir. Üstüne de gelecek korkusu yüklenirse, taşınması zorlaşır, yanlışlar çoğalır, mutsuz olunur. Bu nedenle, sağlıklı toplumun göstergesi, çocukların nasıl yetiştiği ile de yakından ilgilidir.