Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
2024 Yılında Dünya’da üzerinde durulması gereken iki dev sorun vardı. Krizler ve göç dalgaları. Bunun için veriler ve karşılaştırmalı bilgiler çok önemli. Ülkeler ne konumda olduklarını bilip, yeni düzenlemelerini geleceği de hesaba katarak yapmalı. Yoksa karmaşadan kurtulmak zor. 2022 de Dünya genelinde yapılan araştırmalara göre, Ülkemiz 85 Milyon 372.377 kişilik nüfusuyla, Dünyadaki 194 Ülke arasında 18.Sırada. Yine Dünya’daki genç nüfus ortalaması, 2022’de %15.5. Türkiye’de ise bu rakam %15.2 TUİK’in 20023 Raporuna göre: Dünya ülkeleri sıralamasında nüfusun en yüksek olduğu ülkeler arasındaki Türkiye 11. Sırada. 0-17 Yaş aralığına göre %26.5 ile; Dünya’daki 0-7 Yaş aralığına göre ise, %30’larda. Genel olarak genç ve yaşlı nüfus arasındaki ortalamalarda gözle görülen, ters yönlü değişim gösteren bir tablo var.
Son yıllarda dış ülkelere giden genç sayımızın büyük bir hızla artması, aynı zamanda söz konusu kesimin sayısının azalmasında da önemli bir etken. Buna karşın ortalama yaş alma süreleri’ yani ömürler uzuyor. Yaşlı kesimin sayısı yükselişte. 1950’lerde ‘’Yaş Otuz beş yolun yarısı eder, Dante gibi ortasındayız ömrün’’ demişti Ünlü Şair Cahit Sıtkı Tarancı. Oysa şimdilerde, yolun yarısı 65-70 oldu. Görüldüğü gibi aradaki fark da az değil. Bu nedenle sosyo-ekonomik değişim ve dengeler, yeni duruma göre şekillendirilmeli, diye düşünüyorum. BM‘in yaptığı araştırmalara göre de: 15 Yaş altındaki nüfus oranı 1950 Yılında %34 iken 2000 Yılında %30’a inmiş. Artık çocuk sahibi olmak, bilinçli bireyler için fazlaca sorumluluk üstlenme anlamını taşıyor. Çiftlerin çoğu, yaşanan ortam koşullarına ve geleceğe olan güven ya da güvensizliklerine göre karar veriyor. Konuyla ilgili seçimlerinde de yine tüm küresel krizlerle ilgili çekincelerine göre hareket ediyorlar. Bu da çiftler açısından bakıldığında çok mantıklı ve doğal. Ne var ki böyle olunca da doğum oranları azalmış oluyor.
Dünya genelinde yapılan araştırmalar: 2050 Yılında genç yaş grubunun %21’e kadar ineceğini gösteriyor. Yaş alanların da ömür süresinin uzamakta olduğunu, 1950’lerde %8 olan oranın 2025’lerde %10’a yükseldiğini ortaya koyuyor. Sıkı durun, 2050’lerde de bu oranın % 21’e kadar ulaşması da tahminler arasında. 2050’de 60 Yaş üzerinde olanların yaşam süresi yükselirken, 15 altı yaş grubunun %17’ye ineceği ihtimali tüm dengeleri bozuyor. Bu duruma, bir yetkilimiz ‘’Genç kuşağın iş gücünün azalması, yaşlı kuşakların devreye girmesi piyasa ortamında kargaşaya yol açabilecek, bunun için cesur reform programları gerekir’’ demiş. Çok doğru. Evet acil bir programlar gerekli.
Ne var ki sözü edilen ’Cesur reform’ sadece piyasa ve yönetsel politikalar yönüyle değil, insani ve uygun sosyalizasyon detaylarıyla da ele alınmalı.
Dünyanın içine girdiği karmaşada, yaş alanların gittikçe zorlaşan koşullarını da acilen iyileştirmek gerek. Toplumun en önemli parçası olan genç bireylerimizi, tek tek geri kazanmak hedeflenmeli. Tüm disiplin dallarında yetişmiş beyinlere gerek duyuyoruz. Bilimde kalite, toplumsal güvence demek. İstatistikler: nüfus değişimlerinin, savaş, iklim krizi, ekonomik kriz, yanlış beslenme ve baskılarla körüklendiğini de ortaya koyuyor. Plansız Göç dalgaları dünyadaki bazı ülkelerin dengelerini bozuyor ve ırkçılığı yükseltiyor. Gelecek senaryolar göz önüne alınarak, yeniden bütünsel dengeli sosyal bir yapılanmaya gerek var. Yineliyorum, yetenekli ve enerjisi yüksek olan gençlerimizin geri gelmesi, iş gücüne katılması; yaşam ve ideallerine yönelik, yeni programların geliştirilmesi kaçınılmaz. Çoğu ailenin varını yoğunu ortaya koyarak büyük paralarla çocuklarını yurt dışına göndermeyi göze alması; anne ve babaların ‘’acaba şimdi ne yapıyor yavrum oralarda’’ diye evladı için geçirdiği uykusuz geceler, anlatılmaz yaşanır. Ayrıca bu olanağa sahip olamayan, iş bulamayan, okuyamayan yoksul aile çocuklarının günahı ne? Unutmayalım ki enerjimiz, beyin gücümüz, umudumuz daima gençlerimizde.