Türksen BAŞER KAFAOĞLU / BELLEK-KADIKÖY
Yaş alanlar bilirler, bazen çocukluğunuza dek uzanan anılara döner o günleri yeniden yaşar ve heyecanlanırız. Ben de öyle yapıp, bir çocukluk anımı sizlerle paylaşacağım. Öncelikle, uzunca bir süredir kötü örneklerle evrilen toplumsal yapı, pek çoğumuzu nereden nereye geldik diye sıkça düşündürüyor. Eskilerden çıkarımsadığımız pek çok nitelikli durumlara özlem duyuyor, keşke onları geri kazanabilsek diyoruz. Vaktiyle toplumun temel alıp önemsediği öyle insani değerler vardı ki, yaşadığımız sürece dek adım adım pek çoğu ortadan kalkıverdi. Örneğin, yüz kızartan suçlar hiç affedilmez kınanırdı. Çalma çırpma gibi durumlar, her dönemde ve her alanda ara ara olurdu ama rüşvet alma,vb. gibi, suç işleyenlerin durumu öğrenildiğinde, bu durumda olanlar çok utanırlar eski deyişle yerin dibine girerler, hatta insan içine bile çıkamazlardı. Dürüstlük, zaten olunması gereken bir durumdu. Toplum ve birey yararına özgür iradesiyle hizmet verenler takdir edilir, sokakta bulduğu para çantasını sahibine teslim edenin tavrı, çocuklara örnek olarak gösterilirdi. Belki de böyle yetiştiğimiz için, bu günlerde yadırgadığımız çok şey oluyor. Buradan bir yaşam öyküsüyle devam edeyim. Yer Bilecik’in Gölpazarı ilçesi, Yıl 1946, 30 Ağustos Zafer Bayramı için kutlama yapılacaktı ve subay olan babamın oraya tayini çıkalı bir kaç ay olmuştu. Oldukça küçük olan tören alanının. Etrafı, kaymakamlık, komutanlık, Adliye sağlık ve ptt. gibi kagir tek katlı resmi daire binalarıyla çevriliydi. Kutlama günü, annemin sabaha kadar uyumadan özenle diktiği yeni giysimle alana doğru koştuğumda, biriken kalabalığın ortasındaki kutlama telaşını fark ettim. Gözüm, görevli olacağını bildiğim babamı aradı. Bir anda protokoldeki yerini aldığını fark edip, defalarca “İşte bu benim babam” diyordum içimden, heyecandan elimin ayağımın zangır zangır titrediğini, anımsıyorum. O, Harp Okulunun 1.Sınıfından savaş alanlarına gönderilip, ülke için hayli zor ve yıpratıcı koşullarda görev yaptıktan sonra, gazi ünvanıyla geri dönüp, öğrenimlni tamamladıktan sonra mezun olanlardan, sadece biriydi. Kürsünün yanıbaşında, mat gri renkli kalın kumaştan yapılmış resmi ceket ve kilot pantalonu içinde vakurla duran babamın, omuzundaki apulete bir yıldız daha eklenerek terfi ettirilmişti o gün. Konuşmalar sırasında kaymakam, kendisinden “Gelir gelmez ilçemizde öyle bir dürüstlük sınavı verdi ki, temiz bir sayfa açarak, olması gereken davranışı yeniden inşa eden komutanımız…” diye söz ederken, pek kavrayamamış, ardından, dikkatimi toplayarak dinleyip bu övgünün nedenini anlamaya çalışmıştım: daha sonra öğrendim ki, her dönemde ve alanda arada bir de olsa rastlandığı gibi, daha önce görev yapan komutan, resmi daireye eli kolu dolu gelmeyenleri azarlayarak geri çevirir, görevini kötüye kullanırmış. Yeni atamadan sonra da, işlerini takip etmeye gelenler, alışmış oldukları gibi yine koyun keçi tavuk süt yumurta vb. neleri varsa, önce onları teslim edip, sonra dilekçelerini vermek üzere kuyruğa girmişler. Babam getirilenleri gördüğünde şaşkınlıkla “Bunların burada ne işi var” deyince, “Biz hep böyle yaparık, usuldendir komutanım” demişler ve onun “hemen bunları alıp götürün artık o usul değişti, dilekçeleriniz yeterli”sözleri karşısında, çok şaşırmışlar. Tabi böylece, törende yapılan konuşmaların anlamı da zihnimde bütünlenmiş oldu. 30 Ağustos Zafer Bayramı, hem o günleri, hem de bu örnek anıyı paylaşmak istememin nedeni, kutsal duygularla yetişenlerin daha fazla acı çekmemesi adına, topluma penceremden birey olarak ses katmak içindi.
Türksen Başer Kafaoğlu
Harikasın Türksen Ablacım, ne güzel günlermiş, o günler…
Zuhal
Nerelerden nereye savrulmuşuz,rahmetli babanızın ruhu şad olsun.Mekani Cennet olsun.
Değerli evlatlar yetiştirmiş