Türksen BAŞER KAFAOĞLU / BELLEK-KADIKÖY
İklim değişikliğini daha çok fark ediyoruz artık. Tarihi süreçlerde de bu durum epeyce konu edilmiş. Bilim insanlarınca, 100 Milyon Yıl önce atmosfer kirlilikleri tartışılıp, değişik tezler ortaya atılmış. Alaska Fairbanks Üniversitesi, “Sibirya’nın deniz yatağında 8 Milyon Ton Metan gazı olduğunu” bildirmiş; Bilim İnsanı Sphere ”Metan gazı salınımının, Karbon Dioksit gazından 21 kat daha etkili ve100 Milyon Yıl önceki Kretase döneminde, küresel ortalama sıcaklığın, bu günküne yakın olduğunu, o eski dönemlerde, yer yüzünün, büyük küçük on buzullaşma evresi geçirmiş olmasıyla gezegenlerin yarattığı değişimlerin, iklimi değişikliğe uğrattığını; 1800’lerde Matematikçi ve Fizikçi Joseph Founter “içindeki sera gazları yüzünden atmosferin, güneşten gelen görülebilir ışığa açık, kızıl ötesi şeritteki bir çok dalga boyuna kapalı olmasıyla termal enerjinin içerde kalıp dünyayı ısıttığını, sera gazlarının, su buharnın, Karbon Dioksit’in ve Metan gazının kirlilik yarattığını; asıl kirliliğin, sanayi devrimiyle başladığını” iddia etmesi; 1920’lerde de, Bilim İnsanı Milutın Milankovic’in “Söz konusu evrelerin tetikleyicisi, yer yüzü hareketlerinden meydana gelen değişimler ve atmosferdeki çeşitli etkiler sonucu yayılan ısınmadan kaynaklı olarak, iklimin her yıl artarak değişeceği, ancak bunu hızlandıran asıl faktörün de insanlar olacağı” görüşü; 1930’larda, Alexander Cockburne’un “Atmosferdeki Karbon Dioksit artış nedeninin, okyanuslardan sızan Karbon Dioksit ve hızlandıran, inanlardır” gibi, tüm tezlerden de anlaşıldığı üzere, son yüz yılda bilimsel olarak gerçekleştirilen gözlem , ölçüm ve araştırmalar da, insan faktörünün aşırı etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Ne yazık ki, bu hayati olgu için, önlem almakta çok geç kalınmış, alınan kararlar da daima geri plana atılmıştır. Bazıları kar hırsı için doğayı tahrip yönünde adeta yarış içinde ve ortak yaşamın geleceğini de yok sayılabiliyor. Oysa kirlilik yaratmak, nerede olursa olsun doğaya yapılan ihanettir. Atıklar, sınır tanımadan yayılırlar bu nedenle yerinde ve prosesine uygun olarak bertaraf edilmelidirler. Ne yazık ki, öteden beri, ülkesini kirletme suçu işleme pahasına da olsa çıkarlarını düşünenler hep vardı. ve sayılarının bu sistem var oldukça, azalması pek olası görülmüyor.. Bizde her ne kadar ülkeye atık getirmek yasaklandıysa da, bunun bir yolunu bulup yasa dışı yolardan yapanlar çok. 1991 Yılında tanık olup mücadele ettiğimiz bir umarsızlık örneğinden söz etmek istiyorum. Hamburg’dan yola çıkan Haltermaa gemisinin, katılaştırılmış Çinko ile kaplı, Dioksin içeren baca gazı atıklarını, ülkemizdeki bir Türk Şirketine getireceği duyumu üzerine, S.O.S Çevre Gönüllüleri, yükü getiren geminin geri dönmesi için basın toplantısı ve eylem yapmış, yetkililer uyarılıp, bu gizlice taşınan atığın, geri gönderilmesi sağlanmıştı. Söz konusu olay, “Avrupa Birliği Uyum Süreci”ne denk geldiği için, o tarihlerde, sivil toplum kuruluşlarının tepkileri önemsenirdi. Böylece gelişmekte olan ülkemizin özel bir şirketine, başka bir ülkenin istenmeyen atıklarının hileli yollarla gönderilmesi engellenmiş oldu. Aliağa’ya Brezilya’dan Asbest gönderilmesi de tümüyle bir katliam. Unutmayalım ki bunlar, süregelen geçmişteki ve bu günkü sorunlardan sadece ikisi. Topraklarımız, başkalarının çöplüğü olmamalıdır. Zira iklim değişikliğinin yol açtığı sel, heyelan, orman yangını, tsunami, taşkın, felaketlerinden sonra, onarım ve geri kazanımın mali yükü de, ana maliyetin kat kat üstünde olacak, ayrıca toplum sağlığı yönünden yaşamsal riskler artacak. Bu nedenle atıkların gizli ve ucuz alımlarına, nasıl, ne için, kimlere gönderildiğine, kimyasal içeriğinin ne olduğuna, dikkat etmeli ve takipçisi olmalıyız.
Türksen Başer Kafaoğlu