Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Kuşların hareketini dikkatle izlemeye çalışıyorum. Her bir tür,çok farklı özelliklere sahip. Bambaşka yaşamları var. ‘’Kuşların Felsefesi’’ başlıklı bir kitapta önemli bilgiler vardı, bazılarını paylaşacağım. Sözünü ettiğim Yapıt, Philippe J.Dubois ve Elise Rousseau adlı yazarların ortak eseri.‘’Ağaçların Gizli Yaşamı’’ kitabının Yazarı, Gözlemci PeterWehlleben de ‘’Artık kuşları eskisi gibi görmem mümkün değil: nefis, büyülü ve çarpıcı yaşamları var’’ diyor. ‘İnsan Merkezli’ kötülükleri yaşamaktan öylesine bıktık ki. Bu yazıyla, biraz da can dostlarımızdan söz edip rahatlayabiliriz, diye düşündüm. Edindiğim bilgilere göre: 150 Milyon Yıl önce ortaya çıktığı söylenen kuşların kökleri, DinazorlarÇağındaki nesli kaybolmuş olan Terepodlar soyundan günümüze dek uzanan tek canlılar olarak biliniyor. Yeryüzünde yaşamın ortaya çıkışından beri Milyonlarca türün hayat bulmasını Ünlü Bilim İnsanı Darwin de ‘’Evrim Makinasının İşleyişi’’ savıyla ortaya koymuş. Kuşlar, anlatılan doğal zincirin sadece bir halkası. Doğanın en keyifli canlıları olan kuş türlerinin yararlı olanları kadar zarar verenleri de var. Kırsalda ‘vırıp vırıp’ diye duyduğum seslerin, Arı Kuşlarına ait olduğunu öğrendim. Merak edip araştırdım. Uzun gövdeli, sarı mavi ve kırmızı renklerden oluşan bu göçmen kuşlarınyaklaşık 24 Çeşit oldukları anlaşılmış. Hepsinin ortak özelliği de besin kaynaklarının arılar olmasıymış. Üçgen görünüşlüolup kanatlarını geriye doğru çırparak uçuyorlar. Benzerlikleri nedeniyle erkek ve dişiyi ayırt etmek pek kolay değil. Arada,Ağaçkakanların da ‘tak tak’larını duyuyorum. Onların eko-sistemdeki yararı ve becerisi olağanüstü. Duyduğumuz osesler, ağaç gövdesinde tırtıl olan bölgeyi bulmak için yaptığı bir ön çalışma. Ufacık beden ve güçlü gagalarıyla besin ararken sürekli güçlü çekiç darbe sesleri çıkarıyorlar.Gürültüden beyinlerinin korunması için, kafataslarının ön kısmında süngerimsi bir kemik bulunduğu söyleniyor. Bazı araştırmacılar, gaga vuruşlarının ağaca azami kuvvetaktardığını iddia ediyor. İşlevleri ‘Etki-Tepki Yasası’ olarak bilinen ‘Üçüncü Hareket Yasası’ kapsamında olgu,tartışılmakta. Ufacık varlıkların, bu denli gücü nasıl bulduğu,hala merak konusu. Ağaç kabuğunu soyup, altındaki böcek ve lavraları yiyorlar. Ancak çok becerili bir marangozun oyabileceği ince bölümler, ardından küçük kuşlara da barınak oluyor. Bir de Örümcek Kuşları var. Ağaçlarda yaşayan yararlı canlılardan. Göçmen kuşları barındıran Zengin habitatları, göllerimizde görme şansına sahibiz. Bu değerler Dünya Mirasları Listelerinde yer alıp, izleniyor. Ülkemizdeki, Manyas Kuş Gölü, Göksu Deltası, Seyfe tuz Gölü, Burdur Gölü gibi sulak alanlarımız üzerinde araştırmalar yapan Su Ürünleri ve Çevre mühendisleri odaları: Kurumaya yüz tutmuş olan bu tür özel yerlerdeki, iklim, ısı su rejimi değişikliği, amaç dışı tahribatlar nedeniyle, kuşların göç yollarınındeğişeceğini işaret ediyorlar. Yok etmenin en büyük kaynağıyine ‘İnsan Merkezli düşünce’. Oysa yer yüzü felaketlerinde, insanlar da topluca zarar görüp yok oluyor. .Cumhuriyet Dönemi’nde orman ve tarımın korunması, kültürel miraslara sahip çıkılması ön plandaydı. Doğaya olan tutkusunu Mustafa Kemal Atatürk’te Ankara’da 1925 Yılında 52 Dekarlık bir alanda gerçekleştirmişti. İşte bu tarihi ve doğal mirasın adı ‘Atatürk orman Çiftliği’ idi. 1950’de Paris’te yapılan‘Kuşların Himayesine Dair Milletlerarası Sözleşme’ göçmen kuşların Mart-Temmuz olan üreme sürecinde korunmasını gerekli kılıyor. ‘1971’de İran’daki Ramsar Sözleşmesi’ sulak alanların temel ekolojik fonksiyonlarını, su rejimidüzenlenmesini, karakteristik bitki, su kuşları gibi hayvanların, yaşam ortamlarının desteklenmesini ele alıyor.1972’da Paris’te yapılan Zirve’de, ‘’İstanbul gibi Dünya Kültür ve Doğal Miraslarının Korunması; 1979’da Bern’dekiZirve’de de Avrupa’daki Yaban Hayat ve Yaşam Ortamları ele alınmıştı. Çoğu sözleşmeyi imzalamışız. Bu yaz, ısı artışından yakınıp ‘’iklim değişti’’ diyenlerle çok karşılaştık. Umarım gelecek yıl, bu durumun atıklardan kaynaklandığını fark edebilenlerin de çoğaldığına tanık oluruz.
Liderimiz her türlü canlı hayatına dokunmuş ama
bizler devamını getiremedik.
Yüreğinize sağlık…AOÇ doğal yaşama ilgi için bir simge idi. Ne yazık ki sahip çıkamadık, vahşileşiyoruz…