Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Babası bakır ustası, annesi terziymiş. Metin Akbaş’ın sanata eğiliminde etkileri büyük olmuş. Yeteneğini ilk fark eden de Çorum/Osmancık’taki Orta Okul öğretmeniymiş ve yönelimini desteklemiş. Ardından Akbaş, 2002’de MSÜ Resim Bölümünü bitirmiş. Bu sanata, kalem ve kağıtla, iz bırakmayla başlamış. Günlüklerini çizgilerle ifade eder, kitap okumayı çok severmiş. Sanat yaşamında düşüncelerini, yapıtlarıyla topluma yansıtma misyonunu yerine getirmeye özen göstermiş. Çalışırken duygularıyla, yapacağı iş arasında nasıl bir ilişki kurduğunu şöyle açıklıyor:
’’Karşılıklı dokunurum nesnelere. Toplum en çok ne istiyor diye, eserlerimde bir keşif süreci yaşarım. Buradan bir çıkarımla, genelde somut sanata olan yaklaşımın, daha fazla olduğunu gözlemledim. Çizim ve resimle başladım ama heykel yapmayı da seviyorum. Ahşap sanata malzemeyle yontu çalışmaları yapıyorum. Yani (Modlaj) denen eklemeler de kullanıyorum.
Bu sanatta anlam, felsefi bakış ve düşünce önemli. Yontu sistemiyle, figür anlatım gibi çalışmalarım var. Bu da heykeltraşlığın bir tamamlayıcısı diye düşünüyorum.
Yapıma başlarken ki duygu yoğunluğum azalmaya yaklaşınca, yorumuma, doğaçlama da katabiliyorum. Buradan bambaşka bir şey de ortaya çıkabiliyor. İşte bunu, özgürce okyanuslara yelken açmak, diye tanımlayabilirim. Fresk, ıslak kireç sıva üstüne, daha çok da duvar üzerinde ve sokaklarda da resim yapmak bana keyif veriyor’’ diyen sanatçı, bu tip çalışmalarının kendisiyle toplumun buluşmasını sağladığını, anlatıyor.
Sanatın duyguyla beslenen bir şey olduğunu, belirterek ‘’Özellikle dijital sistemde görsel yardımcı ögeler var artık. Ama onlar benim için sadece araç’’ vurgusuyla, duygudaşlığın sanatta çok önemli olduğunu ortaya koyuyor. Bu süreci yok saymamak gerek. Aksi halde, insanlık olarak yalnızlık duygusu oluşur ve depresif bir süreç yaşanır. Bunun için örneğin çocukları, bilgisayar dışında, mutlaka insan doğasıyla eğitmek de gerek. Ne yazık ki bizdeki internet kullanımı, üretmeden ve ön eğitim verilmeden başladı’’ diye de ekliyor ki çok doğru. Akbaş, Barış Manço Kültür Merkezinde 2008’de Metropol Düşleri adlı sergisini açmış. Çeşitli karma sergilere resimleriyle katılmış. Resimleri soyut ve dışa vurumculuk içeriyor. Bu tip çalışmalar, daha özgür ve geniş alanlı, diye düşünüyor. Eserlerinde daha çok koyu renkler kullanırmış. Nedeni ise derinlik verebilmekmiş. Böylece gizemli bir tarafın da keşfedilmesini istiyormuş. Enstrümantal bir müzik eşliğinde de çalışıyormuş zaman zaman.
Bir şeyin ya da öykünün görselliğiyle İlgili: Storyboard, çizim, anlatım, video, senaryo vb. gibi çalışmalarında dijital araçlardan da yararlanıyormuş sanatçı. Ayrıca kare kare fotoğraflaştırma uygulamaları da varmış. Ancak bu gibi çalışmaların, ticari ve siyasi alanlarda kötü niyetli kişilerce kullanılmaya açık olduğu ve İstenmeyen durumların ortaya çıkabileceği, düşüncesinde. Hemen Umberto Eco’nun Günlük Yaşamdan Sanata adlı kitabındaki şu sözcükler geliyor akla. ‘’Mutlak sahte, yaşadığı anın yüzeyselliğinden mutsuzluk duyan bilincin çocuğudur’’
Metin Akbaş, Ünlü Sanatçı Brugel’in toplumsal içerikli yapıtlarını çok beğeniyor.
Ressam Şefik Bursalı Resim Yarışmasına 7.Vertebra eseriyle katılıp başarı ödülü almış.
2003’de yine Sınır Ötesi Genç Sanatçılar Yarışmasına katılıp, ödül kazanmış. Musa’nın Asası adlı eseriyle de başarı ödülü var. Moda’daki bir Heykel yapımının, tasarım aşamasında çalışma yapmış. Mesleğini seviyor. İç ve dış mekan dekorasyonlarında, yeteneklerini kullanıyor. Geçimini de daha çok bu yönde sağlamaya çalışıyor. Yel değirmeni’nde bir atölyesi var. Çalışmalarına odaklandığında hiç ara veremiyor. Sözün özeti, mesleğine aşık, yaratıcı ve on parmağında on hüner olan genç bir sanatçı. Devlet desteği almıyorsa da da önü açık görünüyor.
Teşekkür ederiz.