Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Ülkemizdeki mega kentler, artık ısı adasına dönüşmüş durumda. İstanbul ve ilçemiz Kadıköy de bundan nasibini alanlar arasında. Termometreler yazın yüksek ısı gösterdiğinde insanlar nefes almakta zorlanıyorlar. Bundan sonraki yıllarda daha fazla sıcaklık artışı olabilir.
Konunun Uzmanı Makine Mühendisi Mehmet Remzi Çelik, kentlerde oluşan ısı adası nedir? Etkileri nelerdir? sorularını ele almış. Beton binalarda kullanılan malzemelerin yaptığı olumsuz etkileri ortaya koymuş. Bina, Çatı, cam, yapımında kullanılan ısıyı tutan ve yansıtan materyallerin kullanılma sakıncalarına dikkat çekmeye çalışmış. Farklı ve garip görünümlü binalar için kullanılan koyu renklerin de ısı yansıtıcısı olduğunu belirtmiş. Tabi adını bile yeni duyduğumuz bazı inşaat malzemeleri, ne denli araştırılıp sorgulanıyor, onu bilmek olası değil. Düşünebiliyor musunuz, her yıl yükselen şekil şekil bina ve enkazı var kentte. Görsel olarak da özellikle Ataşehir tarafından geçerken, hiç de estetik bulmadığım sayısız gökdelene bakarım. Başım döner, içim daralır. Siz de öyle hissediyor musunuz bilemiyorum? Hava sirkülasyonuna engel olan bu ucu görülemeyen betonlar, özellikle sıcak günlerde’’ Isı Adası’’ oluşturuyor. Partiküler yoğunluğun ve Karbon salınımının çok olduğu kış günlerinde de hava, binaların arasında kalıp sağlıksız bir ortam oluşturuyor. Çoğu kez nefes almakta zorlanıyoruz.
Ayrıca, bilindiği gibi son yıllarda, alışmadığımız ısıl yükselişler olmakta. Yeşil alansız yüksek binaların, rüzgar geçişlerini engellediği bilimsel olarak ortada. Atmosferik sıcaklık artışını, M.Remzi çelik’in açıkladığı gibi, yansıtıcı ve boya gibi çoğu madde de olumsuz etkiliyor. Özelikle İstanbul gibi mega kentlerde yoğunlaşan ve iç daraltan bir ortamın tam da ortasında sıkışmış durumdayız. Özellikle yaz aylarındaki ısıl yükselmeyle de çöken bu ortam içinde bir de bakıyoruz ki, sağlığımız altüst olmuş. Astım, kalp, tansiyon gibi kronik hastalıklar tetiklenebiliyor ve halsiz kalıyoruz. Özetle: ısıl artış, yeşil alan yetersizliği, çok katlı binalar, ısı artırıcı malzemeler, havanın betonlar arasında sıkışıp çökmesine neden oluyor. Bölgede ısı adası oluşturmuş oluyor.
Yazın, serin hava oluşması için açılan sayısız klimanın da ısı adası oluşmasına katkısının büyük olduğu belirtiliyor. Bazı kesimlerce, çoğalan katlı binalar, fazla insan barındırılması anlamında olumlansa da yapı tarzı ve kullanılan çoğu malzeme zararlarının kat ve kat yüksek olduğu da düşünülmeli. İstanbul’da, 58 Adet 293 ile 148 Metre arasında gökdelen var. En yükseği Sarıyer’de. Kat sayısı 65. Daha ne kadar artacağı belli değil. Bunlar için, estetik ya da özgün mimari tarzımız denebilir mi? Örneğin iklim krizi etkisiyle Isınan hava, bulutlara ulaştığında, dolu yağıyor. Karasal alanlarda yaşayan canlılar alışmadıkları değişik duruma dayanamayıp ölüyor. Oluşan ‘’Isı Ada’’ etkisi, zaten var olan iklim değişikliğini olumsuz katkısıyla, daha da tetikliyor. İstanbul da yeşil alanlı yerleşimler olsaydı, böyle boğucu bir ortam, daha az hissedilebilirdi. Kule gibi uzayan binalara özenenler, iklimle ilgili yaşanamaz durumları da durup bir düşünmeli. Bu nedenle çoğu kişi, yaz aylarında kentten kırsala ya da ağaçlık yerlere gitmek, yürümek gibi çareler arıyor. Kadıköy’de de çoğu yerleşim alanlarında yükselen karanlık görünüşlü binalar son yıllarda epeyce çoğaldı. Ne yazık ki sözde kent dönüşüm planının ortaya çıkardığı plansız ve ranta bağlı tablolarla karşılaşılıyor. Tabi bu kış kent havasını, fosil yakıtların zehirli havası da etkileyecek. Karbondioksit emisyonu yüksek binaların arasında sirküle edilemeyecek. Sağlık had safhada bozulabilir. O halde, binalar arası giriş-çıkışlı rüzgar esintisi mi olmalı? Yoksa sağlıksız ve ağır mali yükü ağırlaşan elektrikli klimalar mı kullanılmalı? Sorusunun yanıtı çok açık. Kentli yaşamının hiçe sayılması kabul edilemez. Önlemler alınmalı. Nefes almanın ne denli değerli olduğunu, söylemeye gerek yok sanırım.