Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Sertifikalı Perma kültür Tasarımcısı The Union Gazatesi köşe yazarı Diane Miessler
‘’Bir bahçe yaratmak için toprak besin ağının gücünü kullanın ve kendi toprağınızı üretin’’ diye yazmış kitabında. Ve ‘’doğa topraktaki yaşamı akıllıca yönetir. Toprakla uğraşmak istiyorsanız, önce doğanın bunu nasıl yaptığını anlamanız sonrada onunla iş birliği yapmanız gerekir’’ diye de ipuçları veriyor. Ne kadar doğru değil mi?
Adapazarı Bıçkıdere’deki Akköy: orman içinde eski bir yerleşim alanıdır. Sakinleri, yıllarca hayvancılıkla geçinip, bulundukları orman ekosistemine sahip çıkmış. Onun bir parçası olarak sağlıklı bir yaşam alanı oluşturmuş. Onlar hayvanlarının besin kaynaklarını oluşturduğu toprağın anlamına varmıştı. Önlerindeki geniş mera alanı ve asırlık ağaçlarıyla tam bir yaşam kaynağı olmuştu burası. Ne var ki, köylülerin gözü gibi baktığı ekosisteminden yararlandığı 40 Dönümlük araziye acele tarafından el konarak, köylünün itirazlarına rağmen 2 katlı 40 villa yaptırmak üzere işlemler başlatılmış.
Orman köylülerinin geçim kaynağı; hayvanlarının doğal beslenme alanı olan meralar; ağaç katliamlarıyla yok edilen orman ekosistemi, yerini taş yığınlarına bırakacak. Orman ürünleri, canlılar ve asırlık ağaçların sağladığı toplumsal kazanç yok edilecek.
Bu vadiye kimler, ne için, ne yapmak istiyorlar? Bu cesareti nasıl buluyorlar? Bu iklim krizinin kol gezdiği dünyanın en önemli doğal kaynağı ve köylülerin yaşamı hakkında ne düşünür bu beton meraklıları hala?
Köylüler, hakları için mücadele veriyorlar.
Aslında Çevre Yasasında yer alan pek çok madde, değişikliğe uğradıysa da yine tutunulacak yönetmelikler var. Tabi işe yaratılabilirse.
Arazi ve koy satışları hız kazandı bu ara.
9 Şubat 2022 de BBC Türkçe’den verilen habere göre:
Yaklaşık 50 yabancı uzmanın yayımladığı bilimsel makalede ‘’Gezegende fazla boş arazi kalmadı. Toprağı daha verimli ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmak için dünyanın zor tercihler yapması gerekecek. Dünyanın birçok yerinde iklim değişikliği ile mücadele için, devasa alanlar ayrılıyor. Bir yandan da yoksulluğun giderilmesi için toprak gerekiyor. Ama bu ihtiyaca cevap verecek arazi bulunmuyor. Bunu kabul etmeli daha iyi bir yol bulmalıyız. Bunun içinde uluslararası birçok görüşmeye gerek var’’ dedi. Dünya ülkeleri endişe içinde bu konuda belli ki. Bizde de bolca arazi satışı ve betonlaşma var. Toprağına sahip çıkmaya çalışan yine yurttaşlar çünkü onlar, yıllardır toprağının dilinden anlıyor, bozulmaması için mücadele ediyorlar.
Yıllarca doğal alanların kimvurduya gitmemesi için yurttaşlar mücadele veriyorlar.
ÇED süreci ve halkın katılımıyla görüşlerinin alınması süreçlerine katılıp, itiraz haklarını kullanmaya çalışıyorlar. Ne var ki yorucu bir yasal süreçten sonra ortaya konan yürütmeyi durdurma gibi geçici kararlar alınsa da, tutanaklar işyeri lehine değiştiriliyor. Bir de bakıyorsunuz ki, tüm maddi manevi karşı çıkışlara karşın ‘’Atı alan Üsküdar’ı geçmiş’’ bile.
Bu nedenle, şu sıcak süreçte bize neler oluyor diye nereye nasıl koşturacağımızı bilemeyebiliriz. Bir çığlık da İzmir’in Gazi Emir İlçesinden. 500 Ton radyoaktif atık olduğu haberleri dolaşıyor. Yöre insanları isyanda. Sözünü ettiklerimiz, tahrip ve denetimsizliklerden sadece bir ikisi. O halde soralım: yaşam nereye doğru sürükleniyor? Toprağın, suyun, havanın, tüm canlıların dili olmak durumundayız.