Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Yine hazan mevsimi geldi sararmış kuru yapraklar rüzgarların peşinsıra
savruluyor, hava hala ılık. Yazlıkçıların çoğu, Ekim ayında kış evlerine dönünce,
bulunduğumuz kırsalda bir süre gerçek anlamda sessizliğin sesini dinledik. Terk
edilen sayısız sokak hayvanını doyurma sorumluluğu da bizdeydi, Tabi onları
geçici olarak besleyip terk etmek çözüm değil. Ne yazık ki, israrlı taleplere
rağmen, İlgili yöre yetkilileri, sokak havanlarını sahiplenme bakım ve
kısırlaştırma konularında son derece duyarsız bir davranış içindeydi. Nihayet
Kasım başında kaos kenti İstanbul’a döndük. Doğal bir yaşamdan sonra nelere
uyum sağlayacağımızı anlamaya çalışıyoruz. Sıraya koyduğumuz işler arasında,
sağlıklı yaşam planımız da var. Mantığımız ‘’her sabah ve akşam üstü, Moda’dan
hareketle kadıköy’e ya da Yoğurtçu’ya dek yürümelisiniz’’ diyor. Uzun bir kırsal
rahatlığından sonra kentin sosyal aktiviyelerini özlemişiz. Toplumun, sanatın,
etkinliklerin arasında; dostları görmek onlarla ortak alanlarda buluşmak
bambaşka bir şey, insanı diri ve güçlü tutuyor. Semtimiz: denizi, asırlık ağaçları,
her biri sevimli sokak kedi ve köpekleri, sıcak kültür dostlukları ve kafeleriyle,
İstanbul’un en sevimli tarihi kültürel ve yine de doğal kalabilmiş bir ilçesinde. Bu
arada, kitapçıları dolaşmayı ne kadar özlemişiz. Bir günümü bunun için ayırmayı
düşünüyorum. Moda’da restore edilen tarihi iskele binasının iki katı da kitaplarla
donatılmış. Kütüphane havasında, okumayı sevenlerle bir arada olmak çok iyi
geliyor ve nefis bir hizmet. İskelemizden Kadıköy’e, Bostancı’ya, Kabataş’a, kara
trafiğine hiç takılmadan, vapurla denizden ulaşmak olası. Keşke daha fazlası
olabilse. Yıllardır deniz ulaşımıyla, sahil iskelelerimizde de toplu taşıma hizmeti
verilmesinin Kadıköy’deki kara trafik yükünü biraz olsun azaltacağı düşüncesiyle
yaptığımız girişimler, gözardı edilmişti. Geç de olsa, bu günkü durum umut
verici. Moda çay bahçelerinin önünden geçerken burnumuza doğru, yanık yanık
mis gibi yayılan kokunun izini sürüp, ateşte kestane çeviren satıcılarının;
yerlerde yürüyen karga ve martıları; motosikletlerin, arbaların üstünde
güneşlenip gerinen birbirinden güzel kedilerin; bakımlı ve şanslı köpeklerin,
seyrine doyum olmuyor.
Ne var ki Moda caddesine yönelindiğinde: herkesi içine alıp sürükleyen insan
selini; abartılı vafel ışıklarını; iç bayıltan yiyecek kokularını; selficileri;
kaldırımlara taşan kafe,restoran müşterilerini; yüksek sesle ortaya savrulan özel
telefon görüşmelerini; yanı başınızdan fırlayıveren bisiklet, motosiklet, kay kay
kullanıcılarını, araçların bir kısmının da, dizi dizi kaldırım kenarlarına zincirlenip
yere yatırılmış olanlarını; akıp giden bir trafiğin olumsuz etkilerini yaşamak
durumunda kaldığınızda, neler hissettiğinizi doğrusu bilmek isterim. Bu yıl,
Moda’mızda, Reks Sinemasının eksikliğini hissedeceğiz. Konserlere, kültür, sanat
etkinlik ve söyleşilerine katılmak; Korona kısıtlama duygusunu, üzerimizden atıp
dotlarla buluşmak, bizleri mutlu edecek. YİNE BİR SONBAHAR GÜNÜ, ansızın,
toplumsal fayda çabası ve dostluklarıyla, Modalıların gönlünde iz bırakan değerli
arkadaşımız Demir Alp Serezli’yi yitiriverdik. Bu Pazar Günü, Sen Jozef’te,
önemli bir anma buluşmamız vardı: Onun, sanat ve kültür yönlü, titiz
çalışmalarını, Yaver Bey sokağında gerçekleştirdiği mahalle etkinliğini unutmak
mümkün mü? Aramızdan erken ayrılan Moda sevdalısı Demir Alp Serezli’nin,
ölüm yıldönümü olan Kasım aylarında, her zamanki gibi yine içimiz
burkulacak.‘’Bellek Kadıköy’ü’’ yaşatmak da, ona verdiğimiz sözün bir gereğidir.
Kendisini saygıyla anıyoruz.