Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Dünya, güneş, ay ve yıldızlar. Bu dev oluşumda, bizler de evrendeki diğer canlılar gibi, etrafımızdaki sayısız varlıkla birlikte farklı farklı yaşamlar oluşturmuşuz. Oksijen alıp, Karbondioksit veriyor ve besleniyoruz. Kışa göre üstümüzde, arslanların, kaplanların, kuşların üstünü kaplayan kürk ve deri gibi doğal koruyucalar yok. Üşüyorsak ısınmanın, aç isek beslenmenin yollarını, bize ayrıca sunulmuş olan aklımızı kullanarak çözebilmekteyiz. Görülen o ki insanlara: korunma, beslenme, üretme, gelişme ve geliştirme gibi çok iş düşmekte. Cansızlardan ve diğer canlılardan bağımsız yaşayamıyacağımıza göre, onları incitmeden, karşılıklı dost dayanışmasıyla bir yol bulmamız en doğrusu. Böylece, biz neyiz? sorusunu sıkça yineliyerek, gerçekleri görmemiz ve haddimizi bilmemiz de gerekecek.
Aslında, insan türünden olan her birimiz: seçme şansımız olmadan her hangi bir kara parçasında buluvermişiz kendimizi. Büyüyüp aklımız erene dek, anne ve babamızı, kim olduğumuzu, nasıl bir coğrafyada, hangi koşullarda olduğumuzu ve bizi kucaklayan toplumun yapısını, özelliklerini aklımız erene dek bilememişiz. Kulaklarımıza üflenen doğru ya da yanlış bilgilerle donatılmışız. Dünyalı olarak denk geldiğimiz her hangi bir yerde, zamanla toprağımız, taşımız, suyumuzla yeşerip, gelişmiş ve kök salmışız. Hatta bizden önce yaşayanların da bir parçası olmuşuz.
Bütünsel resme bakılıp, yaşadığımız yer ve koşullar düşünüldüğünde, bizler epeyce şanslıyız. Bulunduğumuz ekosistemde: engin denizler, gürül gürül akan su kaynakları, mis kokan verimli topraklar, çeşit çeşit ürünler, hayat veren ulu ulu ağaçlar, rengarenk kelebekler ve cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar var. Her yıl Dört mevsimi yaşıyor, her gün güneşi doğarken ve batarken tüm renkleriyle, ışıltılarıyla görebiliyoruz. Bu durumda yapmamız gereken, yaşamımıza düşen payı, canlı ve cansız dünyalı dostlarımızı küstürmeden doğru kullanabilmek.
İşte tam da bu noktada, kim olduğumuzu hatırlamak, nerelerden geldiğimizi ve verilen armağanların değerini gerçek yanıyla bilmek: Dünyaya bakışımızı, toplum olarak vereceğimiz kararları etkileyecek, hatta değiştirecektir.
Aksi halde, sahip olduklarımızı bir anda yitirebiliriz. Çünkü basitçe tanımlamaya çalıştığım dünyalılar olarak, bizlere armağan edilen yaşamsal yapı, sahip olunması gereken güzellikler, halka halka bozulur ve söz konusu huzur kaçıran görüntüler, dünya canlılarının çoğunu mağdur edebilir. Kapitalist sistem yönetimlerinde, biindiği gibi birincil bileşen sermaye kesimidir. Aralarında ufak tefek menfaat anlaşmazlıkları olsa da, kolayca hallleşilir. Yaşanan çoğu tarihi süreçde, bizimkiler ve onlar kavgası, gözümüzün önünden yaralayıcı filim şeridi gibi gelip geçmekte. Günümüzde de ne acıdır ki, dünyanın her yerinde çocuklar ölüyor, gençler sınır kapılarında bekleşiyor, kadınlar şiddet görüyor, annelerin canından can gidiyor, yoksunluk ve yoksulluk artıyor.
Oysa dünyanın neresinde olunursa olunsun, insan onuruna yaraşır bir biçimde, doğal ortamlarda yaşam sürmek her bireyin anayasal ve yasal hakkı.
Bu yönde kendinden çok gelecek kuşağı düşünerek çaba gösterenlerle birlikte zaten doğal denge gücü de, sık sık “Yeter Artık Yordunuz Beni “ demiyor mu? Anlaşılan o ki, canlı cansız dünya dostlarımızın da her biri bizim gibi isyanda. O halde her bir köşede yaşanan doğal felaketleri azaltabilmek ve sağlıklı yaşamak için son sözümüz “ Ya hep birlikte ya hiç birimiz” olmalı.
Güzel bir dünya görüşü ve de slogan olabilir bir fikir. Ya hep beraber ya da hiç . Başarmak için birlikte olmaktan yanayım.Yazınızı çok beğendim.