Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Küçük bir kız çocuğuydum. Akşamları annem babam ve ağabeyimle masa başı sohbetinde buluşmamızın heyecanını, günün sabahından itibaren hissetmeye başlar, babamın ilgisini çekecek bir sohbet tasarlardım. Onun, yaşımdan büyük mantık yürüten konuşmalarımı ilgi ve sevgiyle dinleyip, sık sık “ kızımı avukat yapacağım” demesinden çok mutlu olurdum. Çevrecilikle aktif olarak uğraştığım dönemlerde avukat arkadaşlarımızla yasal zeminde ilinti kurmak istememde, bu duygumun da bir payı olmalı. 1987 Yılı sonrasında, çevre konusunda ihlaller, gözle görülür olmuştu. Anayasa’da yer alan “Yurttaşların Sağlıklı bir Çevrede Yaşama Hakkı” yok sayılamazdı. yer altı ve yer üstü doğal varlıkları tahrip edenlerin, insan merkezli canlı katliamı yapanların, atıklarıyla zehir saçanların, sayısı ve dayatmaları, her geçen gün artmaktaydı. Ne var ki, sorunlar karşısında çaresiz kalan yurttaşların, yasal ve anayasal haklarının da savunulması gerekiyordu. Avukatların: Medeni Kanun, Ceza Kanunu, İcra i İflas Kanunu vb. gibi yasal düzenlemeler dışında, yurttaşların “Sağlıklı bir çevrede Yaşam Hakları” ile ilgili Anayasa, Çevre Kanunu ve yönetmelikleri, taraf olunan uluslararası sözleşmeler gibi pek çok konuya da, bilgi, bilimsellik ve güncellik kapsamında da vakıf olmaları, aradaki ilintiyi görebilmeleri önemliydi. Bilindiği gibi o tarihlerde, çevre, ekoloji, doğal denge küresel ısınma vb. konuları pek de ön plana çıkarılmazdı. İşte bunun için yaşanabilirliğin, doğal değerlerin, toplum ve gelecek kuşak adına, biraz da gönülden savunulması gerektiğini, ilgi duyan İstanbul’daki avukatlarımızla paylaşarak, toplumsal fayda için bir yasal köprü, oluşturmak istedik. Avukatların, olanakları nisbetinde çevre savunusu yapabilmeleri, para kazanmanın da üstünde bir gönüllülüktü bize göre. Bu nedenle 1992 Yılında S.O.S Çevre Gönüllüleri, bir gurup avukatla birlikte, bilgi paylaşımlı toplantı ve çalıştaylar yaptı. Çevre sorunlarını, yaşam haklarını ve ilgili yasal düzenlemeleri, enine boyuna tartışmak üzere bir zemin oluşturuldu. Yapılması gerekenler işin özüne varılarak saptandı ve bir manifesto hazırlandı. Bu, katılan değerli avukatlar için de, önemli bir adımdı. Ne yazık ki, uygulamada, çoğunun ekonomik tercihlerinin daha ağır basması nedeniyle, İstanbulda istenen sonuca varılamamıştı. Oysa daha önceki yıllarda ülkemizde toplumsal savunulu öylesine davalar açılmış ve yasal mücadeleler olmuştu ki, yıllarca sürece katılıp pek çok başarıya imza atan değerli avukatlarımız sorunlar yaşayan topluma, ışık tutmuşlardı. Örneğin l978’lerde Yeşiller Partisinin çalışmalarını anımsıyorum. Bergama’da Siyanür’le Altın ayrıştırılması için, yurttaşlarla birlikte yıllarca yasal mücadele sürdüren, avukatlarımızı gönülden kutlamak gerekir. O tarihlerde gönüllülük sorumlulukları daha önemsenirdi aydın kesimlerce. Doğal değerlerimizi korumak adına, yasal dayanaklı bilgiler, belgeler tebliğler sunan dostlarımız da olmuştu. Örneğin, İzmir’den, Senih Özay ve genç yaşında yitirdiğimiz Noyan Özkan gibi değerli avukat arkadaşlarımız, gönülden uğraş verdiler. Sevgili Noyan Özkan o süreçteki yasal düzenlemeleri ve uluslarası sözleşmeleri içeren “Uyum Yasaları” adlı kitabı ve de ölümünden sonra geride bıraktığı 200.000 belgeden oluşturulan, “Çevre Veri Koleksiyonun Arşivi “düzenlemesiyle, ekoloji ve çevre hukukçusu olarak saygıyla anılacaktır. Bir anda bireysel çıkarlara feda edilen ekosistemimizi korumanın, tahrip edicilere karşı yasal ve toplumsal mücadele vermenin sonuçları, zorlayıcı da olsa çocuklarımız için her geçen gün katlanarak önem kazanmakta. İşte bunun için de sorunlara vakıf olan çevreci avukatlarımıza ihtiyac var.