Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Kara kışa pencere aralayan ay. Yılın en özgün günleri. Doğanın kollarını geleceğe açtığı ve canlılar için sunduğu hüzünlü bir veda süreci. Mevsim dönüşümlerini içimizin derinliklerinde hissettiğimiz gümler. Son bahar işte böylesine etkiler insanları. Bazı ürünlerin hasat zamandır. Kış hazırlıklarının da yoğun olduğu telaşlı, uğraşlı ve paylaşımlı bir dönem. Biz de kır bahçemizde her yıl, 3-5 ağacımızdan zeytin toplama heyecanı yaşarız. Dostlarımızla toplanır, türküler söyler, çay sohbetleri yapar, İmecenin tadına varırız. Ardından şehre dönüş hazırlıkları başlar. Yine de her şeye rağmen özleriz İstanbul’u. Tam da sakinliğe alışmışken kaos kente yaklaştığımızı, ilk girdiğiniz trafikte anlarız. ‘’Heyyula’’ gibi binaların adeta üstümüze üstümüze geldiği yollardan geçeriz eve ulaşmak için. Sorunların yığıldığı, iyi kötü yıllarımızın geçtiği İstanbul’dan kopamayız kolay kolay. Özetle ‘’Ne onunla ne de onsuz’’ demek yerinde olacak.
Yine bu yıl, Ekim ayında. Bebek ölümleri, kadın cinayetleri, savaşlar, salgınlar, pahalılık, kirliliğin artması, genç ölümler gibi haberlerle oturup kalktık. Neyse biz, Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu’nu, ağaçlarına topraklarına derelerine sahip çıkanları, açlıkla yaşam sınavı verenleri, kadına karşı şiddete ve kadın cinayetlerine ‘’Dur’’ diyenleri, tarihi ve kültürel mirasımıza sahip çıkmaya çalışan Meslek Odalarımızı, kutlamakla yazmaya başlayalım. Bebek ölümleri, çeteler, salgınlar, dolandırıcılar, savaşlar, orman yangınları, depremler ve patlamalarla baş etmeye çalışmak çok zor. Bunları ancak yaşayanlar iyi bilir. İzlediğimiz felaketler her an her birimizin başına gelebilir. İnsanların çoğu feleğini şaşırmış gibi. Amerikan seçimlerine çok az kaldı. Dünyayı parmağında oynatanların, çizecekleri tabloları yine hep birlikte göreceğiz. Bilindiği gibi her ayın özel kabullenilmiş günleri var. Her yılki durumları büyütece alıp, belleklere kazımakta yarar var. Yine öyle yapacağız. Geleceğin tarihi yazılırken yurttaşların yaşadıkları da günlük ve aylık belgeler içinde yer alıp zenginlik katmalı. 11 Ekim, Kız Çocuklarının başlarına getirilenlerin ve küçük gelinler olmamasını hatırlatan bir gün. 15 Ekim Dünya Görme Engellileri Günü. Onlar dünyayı daha objektif daha rahat görebiliyorlar. 13 Ekim Dünya Konut Gününde konutsuz kalanların daha da arttığı gün. 1 Ekim Dünya Yaşlıları Koruma Günü. Sadece istekleri: huzur, rahat yaşam, şefkat, sevgi ve saygı. Bizde böyle mi? Sorulara hepimiz birer not düşebiliriz. 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Gününde, sokaklara aç bakımsız bırakılan ya da katledilen sokak hayvanlarının o ‘’Bize sahip çıkın diyen bakışları’’ gözümün önünden gitmiyor. Çare: hayvan severlerin istemlerinin yerine getirilmesi. 16 Ekim Dünya Tarım ve Gıda Gününde düşünmek ve sorgulamak durumunda kaldığımız en önemli soru. Yediklerimizden emin miyiz? Epeyce bakanlık var, bir de Sağlıklı Gıda Bakanlığı kurulsa da her bir yediğimiz, A’dan Z’ kontrol altında olsa, şeffaf olarak yurttaş bilgilendirilse ne iyi olur.
19 Ekim, Muhtarlık sorunlarının, ihtiyaçlarının, ele alınıp görüşülmesi gereken gün. Desteklenip sürdürülebilirlikleri sağlanmalı. 24 Ekim Birleşmiş Milletler Günü 1972’de düzenlenmişti. 1945’de Dünya Günü olarak kutlanmasına başlandı. Küresel anlamda güvenliği, adaleti, sosyal eşitliği ve ekonomik kalkınmayı amaçlar. Yaklaşık 193 Ülkenin katıldığı bir çalışma. Son yıllarda çok da bir şey yapılamadığını gözlemledik. 29 Ekim 4 Kasım arası, Kızılay Haftası: 11 Haziran 1868’de savaşlarda yaralı askerlere yardım için Hilal-i- Ahmer Cemiyeti olarak kurulmuş. 1947’de Türkiye Kızılay Derneği olarak işlevini genişleterek sürdürmüş. Son durumunu izlemekteyiz. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı: 1923 de Büyük Millet Meclisinde, Cumhuriyetin ilan edilme tarihidir. Bağımsızlığımıza ve egemenliğimize kavuşmamız, ne büyük bir armağan. Cumhuriyet çocuğu olmakla, mutlu ve şanslıyız. Başta Mustafa Kemal Atatürk ve değerli mücadele arkadaşlarına minnet ve saygılarımız daim olacaktır. Önümüzdeki süreçlerde iyi haberlerle buluşmak üzere.