Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Türk Dil Kurumu, 12 Temmuz 1932’de Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kuruldu. Hasan Ali Yücel, Celal Şahin Erozan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ruşen Eşref Ünaydın, Samih Rıfat ve Prof. Dr. Osman Mert başkanlığında çalışmalar başlatıldı. İlk Adı, Türk Dili Tetkik Heyeti idi.
1973 Yılına dek Ankara’da yapılan Kurultaylarda 3 Kez tüzük değişikliği yapıldı. Daha sonraki yıllarda da epeyce değişiklikler olduğu biliniyor. Ama ben, 1960 Yıllarını anımsıyorum. Öz Türkçe konusunda konuşup yazmaya özen gösterilirdi. Bazı abartılı kelimeler dışında, toplumun çoğu kesimi, yeni sözcüklere uyum sağlamıştı.
1982 Anayasa’sında da (TDK) Türk Dil Kurumu ile ilgili değişiklikler yapıldı. Bildiğim kadarıyla pek çok aşamadan sonra en son resmi değişiklik de 2024 yılında gerçekleştirildi.
Günümüz toplumunda rastgele bir dilin yaygınlaşması oldukça dikkat çekici. Gençlerin çekici bulduğu dil tablosunda farklı alıntı ve eklemeler var. Kullanılan sözlerin çoğunda kelimelerin kök türevi yok. Eş anlamları sözlüklerde de yer almıyorlar. Fiil, özne, yüklem, takı ekleri ve zaman kavramları değişik. Tabi kuşakların her dönemde bazı özenseme ve çıkışları olabilir.
Bu da doğal ve geçicidir. Ne var ki bizleri düşündüren, dilimizin bilişim hızıyla her kesime yayılıp zamanla yozlaşması. Özünden sapması ve kalıcı hale getirilmesi. Bu nedenle konuyla ilgili bir yurttaş olarak izlenimlerimi, okurlarımla paylaşmak istedim. Sözlü ya da yazılı sunumlarda, anlamlı olmayan sözcük ve cümleler havalarda uçuşuyor.
Kök türevi ile ilgisi olmayan kelimeler; öznesi ve yüklemi olmayan cümleler kullanılmakta. Bilişim sürecinde konuşma ve yazım tekniğindeki bu tip farklılaşmalar çok daha kolay zemin buluyor. Her ne kadar gençlere özgü bir tarz oluşturma gibi görünse de çoğu spiker, konuşmacı ve yazarlar tarafından da toplum önünde kullanılıyor. Yıllar önce önemli bir dış yayım kuruluşundaki çalışmaları izleme şansım olmuştu. Orada her görevlinin masasında kelimelerin doğru yazılış ve okunuşunun listesi asılıydı. Bu ilkesel güzel bir anlayışa hayran kalmıştım. Ne var ki son dönemlerde Toplumla buluşan genel yayım dilinin de yozlaştığına tanık olunmakta. Dil bilgisi kurallarına, aksan’lara uyulduğu; kelimelerin cümlelerin doğru ve yerinde kullanılıp telaffuz edildiği söylenemez.
Gözlemlediğim bu yeni tarz, yarı komik, yarı trajik, yarı taklitçi ve argo. Yanlış kullanımlı kelime ya da uyumsuz ifadeler var. Mimik, ses tonu ve vurgularla desteklenip sevimli hale getirilmeye çalışılıyor. Tiyatral ve kolaycı. Bazen yarım bir kelime ya da geniş anlatımlı tavır olarak da ortaya konuyor. Ama nezaket içermiyor. Aklıma gelen birkaçını anlaşılır olması için, kullanıldığı şekliyle açıklamaya çalışacağım: (Ben kaçar) Ben gidiyorum. Şimdiki zaman yerine geniş zaman ve 1.Tekil şahıs yerine de 3.tekil şahıs kullanılmış. Örneklemeye devam edelim: (Ne ayaksın) Ne dümen çeviriyorsun? (Kal geldi) Öyle şaşırdım ki donup kaldım. (O, sana yürüyor) O, senden hoşlanıyor. (Bekleme yapma) duraklama. (Niye Atar yapıyorsun) Niye gerginleşiyorsun? (Yemezler) İnandırıcı değil, anlamlarında kullanılıyor. Dil bilimci ve edebiyatçılar bu duruma nasıl bakıyor merak ediyorum. Kullanılan sözler, dil bilgisi ve cümle yapısı ile bağdaşmamakta. Haftalık Yazımı hazırlarken merak edip araştırmaya çalıştım. Kırsaldaki komşumuz Ertuğrul Karsan’ın, 2019’da düzenlediği ‘’Türkçe’de Eş Anlamlı Kelimeler Sözlüğü’’ elime geçti. 20.000 Kelime üzerinde çalışılmış. Düşüncelerimde yanlışa düşmemek için inceledim. İçeriğinde yukarıda sözünü ettiğim yeni tarzdaki kelime, sözcük ve tabi eş anlamları yer almıyor. Değerli araştırmacı dostumuzun İkinci çalışması olan Sözlük Kitabı’nın da ‘’Zıt Anlamlı Kelimeler’’ içerdiğini öğrendim. Merak ediyorum. Elbette bu yönde araştırmaları olan pek çok değerli edebiyatçı ve dil bilimcilerimiz de var. Onlara da selam olsun. Tek tesellimiz de konuyla ilgili üzerinde hala yarar sağlayacak kaynak kitapların yayımlanıyor olması. Dilimizin yozlaşmasına izin verilmemesi.