Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
k robot yapan bilim insanının, Cizreli İsmail El Cezeri olduğu söyleniyor. 1136-1206 Yılları arasında Diyarbakır Sultanının emrinde yaşamış. Fizik, mekanik ve sibernetik, Arapça, Farsça, Kürtçe, Türkçe ve Latince bilirmiş. Ünlü sanatçı Leonardo Da Vinci’ye ilham kaynağı olduğu biliniyor. Yaklaşık 50 Mekanik cihazı ve bunların nasıl inşa edileceği konusunda talimatları var. Bunlar arasında en çok bilinen eseri, Filli Su Saati. Bunu yaparken deneme ve yanılma yöntemini kullanmış. Kitab-ül-Hiyel adlı Eseri 6 Bölümden oluşuyor. En ünlü Yapıtı olan Flli Su Saatinin biri de aslının 3 Misli büyükte; 7M. Yüksekliğinde ve 7.5 Ton ağırlığında olup, Dubai de bir alışveriş merkezinde bulunmakta. (Kaynak: vikipedya)
Günümüzde de her bir bilim dalında genişçe araştırmalar yapılıyor. Örneğin Antropolojide, bilim insanı Cyborg’da: insan ile teknoloji arasındaki bağı inceliyor. Geçmişten günümüze, insanların fiziki ve kültürel yapısını çeşitli yönleriyle irdeliyor. Doğal olarak bilişimdeki gelişmeler, robotlarla ilgili sorular, Antropologları da harekete geçirmiş durumda. Büyük ekip çalışmaları gündemde. Yapaylarla insanların yapısı arasındaki ilişki olgusunu araştırıyorlar. İnsan oluşumunu ana eksene alarak sorular geliştiriyorlar. Robot deyince artık sadece akla insana benzeyen yapıtlar gelmesin. O içimizde, yanı başımızda, avcumuzda, ona bağımlıyız. Buz dolabı, süpürge çamaşır makinası gibi hizmet veren pek çok robotla birlikte yaşıyoruz. Hatta öylesine alıştı ki onlarsız eksiğiz. İtiraf etmeliyim ki bilgisayarımın başına oturduğum zaman saatlerce bu dünyadan uzaklaşmış gibi oluyorum. Her yanım kalıp gibi olup tutuluyor. Cebimdeki telefon sinyalinde merakla kimden ne gelmiş diye bakıyorum. Acaba ileride yaşamımızı tamamen yönetecek bu araçlarla, kumanda tuşlarına basmaktan başka hiçbir işe yaramayan canlılar mı olacağız? Büyük şirketler artık personel alımında, mimiklerinden kişileri algılama sistemi kullanıyor. Son gelişmelerden çıkarımlarımız neler olacak? Bu durumlarda, Obezite ya da ruhsal çöküşler çoğalmaz mı? Karınca, arı ya da örümcek gibi robot kullanmadan yaşamımızı sürdürebilecek miyiz? Yoksa, düşünen konuşan belleğini kullanarak üreten yapımızı dışsallaştırıp, işe yaramaz varlıklar mı olacağız? Zira bilişimciler üretecek; bu işin dışında olanlar tüketecek. Ama nasıl? Yeni resimde, sadece yer yüzünde çok ücret alıp rahat yaşam süren varsıl bilişim çalışanları ya da bunun dışında işsiz kalıp yoksulluğa sürüklenen yeni sınıflar mı yer alacak? Eşitsizlik daha da artabilir mi? Bence sorular, genişletilmeye uygun. Yapının, toplumsal sosyolojik, psikolojik, ekonomik yönleri de araştırma konusu olmalı. Dünya devlerinin insan topluluklarını, robot piyonlar olarak yönettiği bir dünya düzenine doğru gidiliyor. Neyse ki, 2024’de AB Konseyi, yapay zekanın kontrolü için ilgili yasaya onay verdi. Akıllı cep telefonuyla uyuyan, sabah gözlerini onunla açan bağımlılar, fark etmeden sevdiklerinden ve toplumdan uzaklaşabilir. Çoğu insan oyuncağıyla başbaşa kalmak isteyebilir. Çünkü, Onları bu büyülü kutuda mutlu edebilecek her şey var. Ne yazık ki hepimiz mecbur kaldığımızda kendi belleğimiz yerine onları kullanarak harici bellek yaratmış oluyoruz. Yani hepimiz robot sıcaklığı ile yaşayan birer Cyborg’uz. Onlar elimizin vücudumuzun bir parçası. Eskiden ilk insanların mağara duvarlarına yaptıkları resimlerle sunulan bilgiler, artık avcumuzun içinde. Onunla her istediğimize ulaşabiliyoruz. Otomize olmuş durumdayız. Galiba fazla sorgulamaya başladım. Ama huyum bu. Bazı konuları önceden enine boyuna düşünmekte yarar var. Cyborg haline gelsek de hala insana ait öz nesnelere sahibiz. Ona ihtiyaç duyuyoruz. Duygu düşünce sevgi paylaşımı neslin devamı için de önemli. Nereye gidiyoruz? Neler olacak? Sorgulamalarım şimdilik bu kadar. Kafam epeyce karışık. Sizin de bu yönde aradığınız yanıtlar varsa, lütfen dile getirelim. İnsanız ya.