Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
25 Kasım’’ Kadına Karşı Şiddete Hayır’’ Günü idi. Kadınlarla ilgili bilgileri araştırıyordum. Gözüm, Cumhuriyet Gazetesindeki bilgiye takıldı. 2023 Yılının ilk 10 Ayında 310 Kadın cinayeti olduğu yönünde bir haberdi bu. Yaşamının acı sonunu yaşayan bunca kadının sorumluları kimler? diye, düşünmeden edemedim. Onlar, yok sayılan hakları için seslerini yükseltirken ne yazık ki vahşet de devam ediyor. Bu olguyu araştıran epeyce siyaset bilimcimiz var. Günce Akbulut ‘’Türkiye’de kadın hakları mücadelesi: Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde başladı. Meşrutiyetin gündemini oluşturan, özgürlük ve eşitlik fikrinin yaygınlaştırılması ve cinsiyet ayrımının sorgulanmasıyla, kadınlar sesini yükseltti. Meşrutiyetin ilanı olan 1908’den, Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresinin 1935’de İstanbul’da yapıldığı tarihe dek olan süreç, feminizm ilk evresidir. Bu dönemde kadınlar, toplumda etkin ve görünür hale geldi. 100 Yıllık mücadelede de kadın hakları çeşitlenip renklendi’’ diyor sunumunda. Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında erkek iş gücünün yerini kadınların almaya başladığı, banka atölye vb. gibi kurumlarda görev aldıkları, çoğunun cephe gerisinde hizmet verdiği de tarih kitaplarından biliniyor. Zafer Toprak bir yazısında tarihteki önemli isimlere yer vermiş ‘’Sabiha Sertel’in büyük mecmuasının 1919-1922’deki çağdaş misyonunu Cumhuriyetin habercisi olarak tanımlamış. Prof. Yeşim Arat’ın, kadın hareketinin şekillenmesindeki etkisini; Şukufe Nihal, Ulviye Mevlan, Halide Edip, Müfide Ferit, Nezihe Muhiddin gibi kadınların, Cumhuriyetin aydınlanmasında büyük katkısı olduğunu; 1920’lerde Nezihe Muhiddin Halk Fırkasındaki çalışmaların, kadınların oy kullanması, seçme ve seçilme hakkı mücadelesindeki rolünü’’ örnek vermiş. Sosyolog Prof. Ayşe Durak Başa da ‘’1917’de Hukuk-i-Aile Kararnamesinin, Müslüman toplumlarda yapılan en ileri hukuki düzenleme olduğunu; gelecek yıllarda kaynak olabileceğini savunmuş.
Prof. Arat ‘’1960’daki sol hareketin güçlenmesinde kadınların rolü büyüktü’’ diyor. 1980’li-90’lı yıllarda kadın örgütlenmeleri sayısal olarak artmıştı. Farkındalık, bilinç geliştirme çalışmaları yapılırdı. Kadının özgür iradesi ile toplumdaki yeri, tarihi ve kararları gibi konular tartışılırdı. Onlarcası, siyasi tercihlerin olumsuz etkisine karşın, hakları için mücadele etti. Günümüzde hala erkek egosuyla, kadın sadece köle olarak görülmekte. Her türlü şiddet uygulanmakta. Dünya ülkelerinin bazılarında şiddetin doğuştan mı olduğu yoksa yetiştiği ortamlarla mı şekillendiği konusu tartışılıyor. Bu sarmal şayet kalıtımsal değilse, öfkenin kontrol altına alınamaması yanlış eğitilme sorunu mudur? Söz konusu yönteminin bireyler üzerindeki etkisi ve sonuçları nelerdir? Bunlar önemli. Şayet aileler, çocuklarına ‘’sen erkeksin, şöyle yapmalısın’’ ya da ‘’sen kızsın, böyle yapmalısın‘’ gibi cinsiyet ayrımı yaparsa; onlardan erişkin olduklarında, eşit paylaşım beklenemez elbette. Patriarkal düzen devam eder. Kadınların çoğu mağdur olur. Erkeğin rahat düzenini bozmama çabası da sürer gider gider.
‘’Eşinize aylık bağlanmasını ister misiniz’’ diye mikrofon uzatan haberciye: dalga geçer gibi ‘’Akşama kadar evde ne yapıyor ki’’ yanıtını veren eş örneğinde olduğu gibi. Kadın, ev işlerine ve çocuklara bakmaya, bencil bir erkeğin zulmünü çekmeye göre hazırlanmışsa, bu döngüyü kıramamışsa, emeğinin karşılığı yok sayılmakta. İsyan ettiğinde de her türlü şiddeti görmekte.
Özellikle şu sıralarda gösterimde olan bazı filmlerde: eşine vuramayıp öfkesini evdeki eşyaları kırıp döken duvar yumruklayan zengin eş tiplemeleri görüyoruz. Bu da şiddetin topluma sunduğu başka bir tetikleme versiyonu. Öfke kontrolü şart. Aile içi görevler, cinsiyet ayrımı yapılmadan paylaşılmalı. Çocuklar bu yönde eğitilmeli. Kadının doğurganlığı suç değil üstün yetenektir. Kadınlar öğrenim görmeli ve çalışmalı. Yuva ve kreşler, ücretsiz ve mecburi olmalı. Görülmeyen emeğinin değeri, devlet tarafından yasal olarak karşılanmalı. Kadın emeği: evde, siyasette, iş yerlerinde, STK’larda, başarısı göz ardı edilmeden değerlendirilmeli.
Kadına şiddete hayır. Kadının, evde, iş yerinde, siyasette başarısı gözardı edilmemeli. Görülmeyen emeğinin karşılığı, devlet tarafından görülmelidir.