Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başar Kafaoğlu
Başlık olarak seçtiğim soru, bir özlemin daha dışa vurumu. Ah o bebek başlıklı kalemlerin; çizgili çizgisiz defterlerin; kokulu silgilerin, renk renk boyaların; sürgülü tahta kalem kutuların yer aldığı kırtasiye rafları. İçeri girer girmez hissettiğimiz özgün koku. Unutulur mu hiç?
Birkaç yıl öncesine kadar Moda Caddesinde de böyle bir dükkanımız vardı. Orası semt dostlarının buluşma ve sohbet yeri gibiydi. Yabancı dergi ve gazeteler, yeni çıkan kitaplar da bulunurdu. bir gün öğrendik ki: yükselen kira bedeli nedeniyle, alışılan yerden ayrılmışlar. Ama hep gözümüz aradı. Eksikliğini hissettik. Artık bu tip mekanlar daha karlı olacağı düşüncesiyle, kafe ve restorana çevrilmekte. Yaşamımızın bir parçası olan değerlerin önüne nasıl ve neden set çekilmek isteniyor? dendiğinde: Kapitalizmin tuzağına düşenler havuzundan, küçük işletmelerin de payını aldığı açıkça görülmekte. İyi de neden sahip çıkmıyor; sorgulamıyor, elimizdekileri tek tek kaybediyoruz? Örneğin yerli kağıt üretiminin yılda 3.8 Milyon Ton; tüketimin ise 6 Milyon Ton olduğu; 6 ilde de geri dönüşüm tesislerinin varlığı, talebi karşılamıyor. Yıllarca önemli ölçüde üretim yapan SEKA’yı anımsıyorum da: özelleştirilip ardından da satılmıştı. 2000’li Yıllardan bu yana, kağıt ihtiyacının: %16’sı Almanya’dan; %10’u Finlandiya’dan; %9.8’i Çin’den; %8.3‘ü İsveç’ten; %7.7’si ABD’den karşılanıyor. Döviz artış hızına, kırtasiyecilerin ve halkın alım gücü nereye kadar dayanabilir? Çoğu kırtasiye malzemesiyle yer değiştiren yeni teknolojik gereçler, neleri getirip neleri götürüyor? Dijital kullanımla, kağıt üretim ve tüketimindeki azalma: verimlilik yönünden toplumsal fayda mı sağladı; yoksa zarar mı? Bilindiği gibi dijital teknoloji, birden bire ülkemizde geniş bir pazar buldu. Bilgilendirme ve uygulama eğitimleri yapılmadan hiç tanımadığımız cihazlarla iç içe olduk. Oysa, BBC Türkçe’nin 18 Ekim 1916’daki raporunda: Akıllı bir cep telefonunun içinde: 0.34 Altın; 034 Gümüş; 0.015 Paladyum; 0.001 Platin; 25 gr. Alüminyum; 15 gr. Bakır; ayrıca: İtriyum, Terbiyum gibi sağlığa zararlı madde ve elementler olduğu belirtilmişti. Çıkan atıklar da doğada yok olmuyor. Bunun için: yüksek voltajlı elektrik akımıyla parçalanma işlemine tabi tutuluyor. Parçalar da robotla çıkartılıp; fırınlarda yakılarak dönüştürülüyor. Anlaşıldığı gibi: su, toprak, hava döngüsüyle tüm ekosisteme ve tabi insanlara da zarar verebilecek olan atıklar söz konusu. Ülkemizde de bu yönde proses uygulanıyor mu? olduğu söylense de, yeterli mi? diye sormak gerekir. Ayrıca kullanılan bazı ham maddelerin, Siyanür yöntemiyle ayrıştırıldığı da bir gerçek. Doğa Zararının ne denli büyük olduğu ortada. Kağıdın ham maddesi olan Selüloz’ün elde edilmesi için: ayrı bir alanda planlı olarak çeşitli ağaç dikimleri yapılır. Bunların yetişmesi yaklaşık On Yılı alır. Oysa:daha kısa sürede elde edilen bitki sapları, çeltik, vb. bitkilerden elde edilen miktar: ağaç üretiminin de önüne geçen bir verimliliktedir. Ayrıca, Ülkemizin doğası Selüloz üretimine uygundur.
Son süreçte, alınan yönetsel kararlardan en çok da kırtasiyeciler etkilendi.2003 Yılında okul kitap satışları, ellerinden alındı. Bu durum onların, büyük ölçüde maddi açıdan daralmasına neden oldu. Bir taraftan da marketler: söz konusu malzemelerin satışını yapmak için müşterileri, saflarına çekmeye çalışıyor. Yetmezmiş gibi, son yıllardaki dükkan kira artışları, zorda kalanların bütçelerini daha da sarstı. Görüldüğü gibi, nesli tükenen bu küçük sevimli işletmelerimiz de batmamak için yeni arayışlar içindeler. Satışlarının azalması; Dolar üzerinden alınan malzemeler…Daha ne olsun? Dijital kayıtlar: kağıt israfını önlüyor gibi görünse de: bilişim teknolojisine ve dışa bağımlılığa nasıl güvenebiliriz? sorusu, geliyor akla. Belki ileride bizde de, İngiltere’de olduğu gibi, zincir kırtasiyeciler oluşacak ve bu sevimli küçük işletmeler de, diğerleri gibi sadece anılarımızda kalacak. Oysa kırtasiye dükkanları, çoğu insanın çocukluğundan gelen renkli rüyasıdır. Bunu göz ardı etmeyip; zamanında sahiplenmemiz gerek.
Acı ama gerçek. Ne kadar güzel anlatmışsınız çocukluğumuzun gençliğimizin kırtasie dükkanlarını 😢
Kitapsız ve kırtasiyesiz bir mahalle cadde düşünemiyorum.Bu bakımdan anımsamak
önemlidir.