Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Seçim ortamında bütün gözler siyasi gelişme ve hareketliliğe çevrilir. Fırsatçılar bu arada beklettikleri proje ve özel kar kapılarını zorlarlar. Onlar için bu süreç çok uygundur. Kapıdaki sorunlu özel projeler için umutları yeşerir, iştahları kabarır. Çevre talanları, kaçak göçek işler acilen devreye sokuluverir. Aradan sıyrılıp, bildikleri gibi işlerini yoluna koymak için ne gerekiyorsa yaparlar. Ülkemizin her yönünde ataktalar bu günlerde.
Örneğin, İstanbul’un Kalamış sahilindeki yat limanı yapımı için Kadıköylüler yıllardır tepkileriyle hep devredeydi. Yasal süreç sürdürülüyordu. Olay işte tam da seçime günler kala yine şaha kalktı. O güzelim alanın özelleştirilip betona dönmesi için ihaleler açıldığı öğrenildi. Kadıköy Belediyesi ihaleye girmek istemişse de alınmamıştı. Halka açık olması gereken kıyı alanının, 40 Yıllığına özel bir şirkete devri için onay verildi. Resmi Gazetede yayımlandı. Gazete Kadıköy’de de kamuoyuna açıklandı. Geçtiğimiz günlerde Kadıköy Belediye Başkanı yurttaşları da yanına alıp Ankara’ya gitti. Özelleştirme Daire Başkanlığı önünde konu ile ilgili basın açıklaması yaptı. ’’Bu yat limanını betona teslim etmeyeceğiz’’ sözleriyle tepkiler dile getirildi. Yanlış gidişe bir kez daha dur, denmiş oldu. Ama..
Sakarya ilinin Akyazı mevkiindeki Bıçkı deresinde de halkının itirazına karşın, katliamın sürdüğü; balıkların yaşam alanlarının, tarım ve orman alanlarının, bir çırpıda özelleştirilip otel yapılması istemi vardı. 2021’den bu yana sorun gündemdeydi. Şimdilerde yine devrede… Antalya’daki Phaselis tarihi antik kentinin yerine tesis yapılması onayı da 8 Mart 2023 de Koruma kurulunun gündemindeydi. Yurttaşlar, yıkımın durdurulmasını ve sahildeki fokların zarar görmemesini istedi. Belediye Başkanı tarafından, 2022’de bu önemli kıyı ekosistemi için verilen onay önemliydi…Rantçılar, doğal ve kültürel değerlerin talanı için gelen sıraya girmiş durumdalar. Hele şu kısa süreçte ardı arkası kesilecek gibi değil. Korkarım ‘’Atı alanlar çevre katliamlarında Üsküdar’ı geçmiş’’olacak.
Derelere, verimli tarım arazilerine, ormanlara kıyılara, yer altı ve yer üstü değerlerimize zamanında sahip çıkmalıyız. Bu konuda yasa ve yönetmeliklere uyulması, periyodik kontrol ve bakımların yapılması, denetlenmesi bir zorunluluktur. İlgili toplantılarda: geçici siyasetçilerin yanı sıra, özellikle sürekliliği olan sivil toplum kuruluşlarının da izleme ve karar verme süreçleri içinde olması gerekir. Yaşanan iklim krizi, deprem felaketleri, seller yakın gelecekteki açlık susuzluk, doymak bilmeyenlere hiç mi ders vermiyor? Bu güzel değerlere, hem yaşamsal hem de ekonomik olarak gereksinimiz var. Daha deprem bölgesindeki yaralar sarılamadan, dereler bölgesindeki korkunç bir sel ve taşkın felaketiyle önümüze çıkan acı tablo, durumu açıkça yansıtmıyor mu?
Deprem bölgesindeki Asbest yayılımı da ayrı bir sorun. Sıcak gündemlerin yanında asla hafife alınmamalı. Orada yaşayanlar, ölümcül tehlike altındalar. Ayrıca, bulaşarak her yere taşınıp çok uzaklara yayılabilen bu kanserojen madde ile ne yazık ki iç içe yaşıyor insanlar ve tüm canlılar. Sadece maske eldiven kullanmakla geçiştirilemez bulaşıcılık. Asbest sökümü, özel önemli bir proses gerektirir. Daha önceki bir yazımda da ayrıntılarıyla anlatıp uyarmak istemiştim ilgilileri. Olası İstanbul depremi ve kentsel dönüşümle ortaya çıkan yıkımlarda da: söz konusu olan Asbest’den: insanların korunması, özel hijyen ortamının sağlanması; yıkım ve enkazın usulüne uygun yapılıp sonra izole edilerek gömülmesi, hususunda bilimsel önlem proje ve paketi mutlaka önceden hazır olmalı. Bunların ivedi olarak, uzmanlarca ele alınıp bilinmesi gerekiyor. Seçim sürecinde yapılması gereken söz konusu hatırlatmalar: titizlikle dikkate alınması gereken yaşamsal sorunları içeriyor. Depremden kaçalım derken Asbest’ten ya da taşkınlardan ölmek olmamalı, diye düşünüyorum.