Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Yaşadığımız son deprem felaketinden sonra suyun önemini daha iyi anladık sanırım.
Diğer canlılar gibi onu içmek ve kullanmak durumundayız ki yaşam sürebilsin. Bu nedenle önce, sahip olduğumuz bu çok değerli doğal varlığın, dünyadaki dağılımını ortaya koymaya çalışacağım: Önemli bir enerji kaynağı olan su, iklim kriziyle de birlikte, gelecek süreçte önümüze büyük felaketler zinciri olarak çıkabilir. O halde, gereksiz ve yanlış su tüketimi şimdiden kontrol altına alınmalı. Önlem projeleri üzerinde tartışılıp gerekenler yerine getirilmeli. Genel bir bakışla: 2003 Yılında yayımlanan ‘Ekoloji ve Çevre Yolculuğu’ kitabımda yer alan yine aynı yıla ait genel bilimsel raporlara göre: Su kaynakları dünya topraklarında eşitsiz olarak 150 Milyon Kilometre Karelik bir yayılım içindedir. Çöl ve kutuplardaki 75 Kilometre Karelik alanda su bulunmaz. Dünyada içme suyu olmayan 1.8 Milyar kişi bulunmaktadır. Yer yüzünde bulunan toplam su kütlesinin: %97’si okyanuslarda; %6’sı yeraltı sularında; %21’i buzullarda; %2’si ırmak, göl gibi kara sularında; %0.001’i, atmosferdedir. Kara ve yüzey sularının ise: %52’si göllerde; %38’i yer yüzündeki nemde; %8’i atmosferdeki su buharında; %1’ ise canlı yapısında bulunmaktadır. Su kütlesinin %70’i tarımsal kullanım amaçlıdır. Her bir ülkede, su kaynak dağılımı kalite ve kullanımı farklıdır. Örneğin ülkemizde 2003 raporlarına göre, su miktarı, 500 lt/Gün’dür. Bunun %350 lt./Gün’ü tarımda; 150Lt/Gün’ü kullanma ve içme suyu olarak kullanılmaktadır. Ülkemizin 8.300 Km’lik kıyı, nehir, çay ve göllere sahip olduğu düşünüldüğünde yüzey ve sualtı kaynaklarımızın potansiyeli yıllık, yaklaşık 200Km.Küptür. Yıllık ortalama yağış miktarımız ise, yaklaşık 501.0 Km.Küp olarak bilinmektedir. Toplam suyun miktarı aslında yaklaşık 104.5 Km Küp olup, ne yazık ki bunun % 50’si, kirli olduğu için kullanılamaz durumdadır. Sertlik durumu, koku ve kirlilik durumları da kalite nitelikleriyle de farklı olabiliyor. Aradan geçen bunca yıldan sonra olumsuz etkenlerle, dünyadaki su sorunu ile baş etmek artık oldukça zor görünüyor. Ama yine de tedbirli olmak gerekir. İSKİ’nin 2023 Ylı raporunda: barajlardaki su doluluk oranının, 1 Ocak 2024 de, yaklaşık %21 olabileceği belirtilse de, bilindiği gibi, 2023 kışını yağışsız geçirdik. Bu oran en alt seviyelere inebilir ve kuraklık yaşanabilir. Ne yazık ki 2023 Yılına gelindiğinde, göç ve nüfusun artışı ile su tüketiminin daha da katlanacağı açıktır. Havza, ova, alüvyon, akarsu ve göl kıyılarındaki yapılaşma; sanayi deşarjlarının denetimsizliği; doğal varlıkların amaç dışı kullanımı; ağaç katliamı; orman yangını; savaş kirliliği: iklim krizini, çölleşmeyi ve diğer felaketleri tetikleyen faktörlerdir. 2872 Sayılı Çevre yasasının Su kontrol Yönetmeliği olsa da, sürekli değişikliğe uğratıldığı için, saydığım hususlarda pek işe yaratıldığı söylenemez. 1990-2000’li Yıllarında ülkemizde sık sık çevre zirveleri organize edilirdi. Bizler de sivil toplum kuruluşumuzu temsilen katılırdık. Çalıştaylar yapılır görüşler belirtilirdi. Anımsıyorum da çevreciler olarak Havza yönetimi temelinde: yerleşim planları ve sürdürülebilirlik tezi üzerinde epeyce durmuştuk. En doğru yöntem ve planlama da budur. Amaç dışı yapılaşmalara yer verilmez. Doğal kaynaklar korunmuş olur. Onca can yakıcı felaket de yaşanmaz. Havza, bir akarsuyun kaynağından döküldüğü yere kadar geçtiği alanı kapsar. Şayet yerleşim ve sanayi tesis planlaması bu hassas alanların özelliklerine zarar vermeyecek mesafelerde olursa: suladığı ovaların doğal ekosistemi bozulmamış olur. Felaketlere meydan verilmemiş olur. Can ve mal kaybı yaşanmaz. Bu güzel sularımızın toprağımızın, özetle, canlı ve cansız varlıklarımızın değerini bilmezsek doğal felaketlerden kaçamayız. Depremden etkilenen alanlar için de böyle bir düzenleme yapılsa ne iyi olur.
Çok yararlı bir yazı olmuş kıymetli hocam. Kaleminize sağlık..
Teşekkürler Türksen Ablacım, Allah sağlık uzun ömür versin daha nice yazılarını bekliyorum.
Çok güzel Türksen hanım hem bilgi verici hem uyarıcı.