Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Metropolde yaşıyorsak, Woody Allen’in şu sözleri çok anlamlı bence:
‘’Kuşkusuz , görünmez bir dünya var. Sorun, kent merkezine ne uzaklıktayız;
ve gece kaça kadar açık’’ Bu olanca erişilmesi güç alan ayrıca bana, Milan Kundera’nın ‘’Bilmemek‘’ kitabındaki, 1968’de Prag’dan ayrılmak zorunda kalıp Paris’e yerleşen bir göçmenin, üzerinden yıllarca atamadığı: bilmemek, hatırlamak, yalnızlık, yabancılaşma, yurtsuzluk, bellek ve unutuş üzerine yazdığı roman içeriğini, anımsatıyor. Kolumuzu uzattığımız boşluklarda, elimizden tutan olabilecek mi? yaşadığımız görünmezler arasında bizler, gerçekten de İstanbul’un neresindeyiz ve nereye doğru akıyoruz? Sorularının yanıtını ve gelinen noktayı birlikte görmeye çalışalım. Bunun için, yaşadığımız korku metropolüne, pisikososyal yönüyle de bakmak gerek. Rasgele büyüme, nasıl bir toplumsal bir kaygıya dönüştü? Neden insanlar mekanlarının güvenliği için kendi önlemini almak durumunda? Kamera, çelik kapı, demir parmaklıklı pencereler, yüksek duvarlar, site güvenlik görevlileri, gibi önlemlerle. Bu büyük kentlerde korkularla paralize olmaya çalışıyor kentliler. Ani ve acil durumlar için ev içi yiyecek giysi vb. stoğu yapmak, herhangi bir durumda, özel yaşamı garantileme duygusundan kaynaklanıyor. Sınırlar, duvarlar, kilit kilit üstüne kilitler, kameralar konuyor. Osmanlı tarihinde İstanbul için ’’havası suyu latif güvenli mesire yeri’’ diye tanımlanmış bir kent yaşamı algısı vardı. Yüce, güzel, harcıalem gibi, Avrupa bağlamında da, estetik katagori söylemleri olmuştu. Zamanla estetiğin bozulabilir, erişilebilir, düzeltilebilir bir durum olarak tanımlama ve deneyimleriyle, ne yazık ki çok farklı bir kronoloji de ortaya çıkmış. Kentsel Estetik, özellikle 18.YY.’da Dünya ülkelerinde çokça tartışılmıştır. Örneğin: Baumgarte’nin kitabı, bu olguyu rahat anlaşılır kılmış bir belge. Yine aynı yüzyılın sonunda da Kant, Almanlardan başka estetik kavramını kimsenin kullanmadığını yazmış; Ranciere ‘’Zaten bu batıda önceden de vardı’’ iddiasında bulunmuş. Giderek kavram özgürleştirilip, kentsel mekan estetzasyonuna çekilmiş. Dolayısıyla, sanat estetik kavramlarının günümüze dek gelmesi, biz de üzerinde ayrıntılı düşünülme olgusunu, ortaya çıkarmıştır. 60 -70 Yıl önce İstanbul’un bu denli şişme ve sakil büyüyeceğini düşünebilir miydik? Korku kabuğu oluşabilir miydi? Kentsel estetik kavramının geçirdiği tarihi evre ve anlatıların, günümüze dek sürdüğü görülüyor. Ancak doğru olan: söz konusu mega’nın, merkezi planlamasında, kentliyle birlikte ortak kararlar alınmasıdır. Kentin asıl sahipleri onlardır da ondan. Estetik ve kültürde, bunun önemli ve özgün bir yeri vardır. Planlı yaşam alanları, kültürel algılama, yasal güvenirlik, sosyalizasyon sıcaklığı, yaşam sürmek durumunda olduğumuz sağlam mutluluk evleri, bunun için önemlidir. Yazar Uğur Tanyeli’nin yeni çıkan ‘’Korku Metropolü İstanbul’’ kitabında: Böylesi büyük kentlerin mimari ve ‘kentsel estetiğinin’ yıllar içinde kılıktan kılığa girmesiyle ilgili, Avrupa’da da epeyce hitoriyografik analiz ve değerlendirmeler yapılmış. Bunu da göz ardı etmemek gerek. Ayrıca söz konusu yapıtta, 18.YY’dan günümüze dek oluşturulan evreler ve ‘’Korku Metropolü İstanbul’’ kitabındaki anlatımlar son derece önemli. Yapıtta, büyük kentlerde yurttaşlar: rasgele değişim, revizyon yanlışlıklarıyla; planlama ve mekan tanımındaki belirsizliklerle, psikososyal sorunlara itilmekte. Toplumsal yapı olumsuz yönde etkilenmektedir. Sürekli eklenti ve değişime uğrayan metropoliten kentte, nasıl bir korku imparatorluğu inşa edildiği, dikkatlice tartışılmalı. Plansız, geçmişi yok sayan estetik anlayışıyla, değişen kentimizde, metropol yönetimlerinin korku yaratacak unsurları yerine; toplumsal empati içeren bir anlayış içinde, yepyeni bütünsel yaşam biçimi çalışmaları gerekli. Gelişi güzel büyüme, yabancılaşıp kendini korumaya alan tekil korku yapılarıyla, olumsuz sosyolojik değişimlere daha fazla yol açılmamalı; bu yönde çareler aranmalı; üniversitelerde ilgili Ar-Ge çalışmaları teşvik edilmelidir.
Evet eski günlere göre gittikce normal olarak büyümekde, gelişmekteyiz. İmar affı vs. kanunları çıkararak yapılan yapılar uygun olmayan yerlere yapılıyor.Sonucunu da görüyoruz.İnşallah iyi günlete gidiyoruz. Sevgilerimizle.