Türksen BAŞER KAFAOĞLU / BELLEK-KADIKÖY
İstanbul’un Anadolu yakasında 1993’de izin verilen çarpık yapıların oluştuğu yeni yerleşkelerden birinde,S.O.S Çevre Gönüllüleri,Katı Atık Ayrıştırma Projesi kapsamında, bilinç artırma çalışması başlatmıştı. İneklerini tarlalarını satarak köylerinden göç etmek zorunda kalıp, İstanbul gibi bir bilinmeyene doğru, koşan insanların, yanlızlıklarını,umutlarını, aynı köydeki hısımlarıyla paylaşmak üzere, hazine arazilerindeki kaçak binalarda kümelenmiş olduğu açıkça görülmekteydi. İstanbul’a gelirken hayalleri vardı ama umduklarını pek bulamadılar. Dev bir kentte yaşam zorlukları içinde çırpındılar. Nasıl, nerde, hangi şartlarda yaşayacaklarını, kışın nasıl ısınacaklarını, karınlarını nasıl doyuracaklarını bilemiyorlardı. Köylerinde saygı görenler, Mega kentte itilip kakıldılar. Güvensizdiler, dışlanmışlardı. Bu durumlara neden olan, karar ve izin verenler, onlar için hiç bir çaba göstermemişti, İşte böyle sahipsiz bir beldede atıklarla ilgili bir çalışmanın epeyce zor olacağını biliyorduk. Ama denemek ve bu dramı yaşayanları daha yakından tanımak istedik. Orada yaşayan yurttaşlarla tek ilişki kurma yolunun, okula giden çocuklardan geçeceği önerisiyle, önce bölgede yaşayanların sosyal, ekonomik, kültürel özelliklerini anlamaya çalıştık. Beş On bina vardı topu topu. Okula en yakın bu mahallede çocuk sayısı inanılmıyacak kadar çoktu. Üzerinden yeni bir kat için hazırlanmış demir çubukları görünen plansız konutlar ve ortalığa saçılan çöpler arasında koşuşturan çocuklar, iç burkuyordu. Köy yaşamlarını buralarda daha kötü şartlarda sürdürüyorlardı. Cumhuriyet İlk Öğretim Okulu öğretmenleriyle proje üzerinden eğitim programımızı tasarladık. Bir psikolog, bir çevre, bir de ziraat mühendisinin o okulda mesleklerinden farklı bir ortamda çalışması, belki onların şanssızlığı ekibimizin de şansı olmuştu. Proje gereği, sınıflarındaki öğrenci velileri okula çağrıldığında çocuklu anneler eksiksiz geldiler. Katılanlar arasında hiç erkek olmaması dikkatimizi çekmişti. Anladık ki onlar, geçici iş bulma peşindelermiş. İnsanlar yoksuldu. Fedakar anneler, kucaklarında bebeleri, yanlarında boy boy yavrularıyla toplantıdalardı. Çoğunun okuma yazması yoktu. Bizi görünce yabancıladılar ve aralarında fısıldaşıp gülüyorlardı. Önce içlerinden biri gibi aralarına dalıp yakın diyaloglarla havanın ısınmasını, bizimle rahat konuşur duruma gelmelerini sağladık. Sıra çöplerin ayrı ayrı bidonlara nasıl konacağının, uygulamayla anlatılmasındaydı. Onlara, ortaya koymuş olduğumuz karışık atıklardan: kağıtlar için kırmızı, plastikler için mavi, yiyecekler için sarı, renkteki doğru bidonlara atmalarını sağlayan, pratikler yaptırdık. Az sonra espriler havada uçuşmaya başladı. Diyaloglarla hava ısınmıştı. Son derece keyiflendiler ve kolayca da neyin nasıl yapılacağını öğrenmişlerdi. Aralarından her bina için bir sorumlu seçildi. Amaç, plot bölgede de, resmi yoldan temin ettiğimiz konteynerlarla da aynı atık uygulamasının gerçekleşmesini sağlamaktı. Ayrıştırma provasından bir hafta sonra gittiğimizde, orada her şeyin usulüne uygun yürütüldüğünü gördük ve başarılı olan sorumluları ödüllendirdik. Komşu sokaktaki kadınlardan “biz de bu çalışmayı yapmak istiyoruz” israrlarıyla yanımızdaydılar insanlar kendilerine verilen değer ve güzel etkiler karşısında değişebiliyor diye, toplum adına epeyce umutlandık doğrusu. Onlar bizim insanlarımız. Yeter ki, sahiplenilsinler ve topluma kazandırılsınlar. Kalkınma, doğru karar verip, yanlış yapmamakla, şayet olan olmuşsa da, o hataları ayrım gözetmeksizin onarmakla olabilir, diye düşünüyoruz. Kent karmaşasını önlemek için planlı yapılaşma, yöresel uyum, uzlaşı ve sosyalizasyon çok önemli.
Türksen Başer Kafaoğlu