Türksen BAŞER KAFAOĞLU / BELLEK-KADIKÖY
Aşırı sıcak ve nemli günlerdeyiz, iklim krizini artan sıcaklarla ve hep birlikte yaşıyoruz. Çevremde en çok dikkatimi çeken bu ayın en tipik ve sevimli üç simgesiyle ilgili paylaşım yapacağım. Ağustos böcekleri, serçeler, karatavuk kuşları. Temmuz’da başlayan Ağustos böceklerinin konserleri ayın ilk haftasında yoğundu. Böylece bu yıl da ormanda akşam üstü özgün müzik eşliğinde keyifle yüründü. Gizem dolu, zorlu yaşam sürdüren şirin böcekler, taze ağaç dallarından beslenip açtıkları kovuklarda yaşarlar. Bir süre sonra da, kuvvetli ön ayakları ve sert ağızlarıyla açtıkları bir yarıktan toprağa düşer, bu kez de ağaç köklerindeki öz suyla beslenirler. Yaklaşık 17 Yıl toprak altında kaldıktan sonra, yeniden, yakınlarındaki ağaçlara ve körpe bitkilere tırmanırlar, İnce kabuklarının arasından sıyrılıp kanatlı yetişkinler olarak yer yüzünde sadece 4 haftalık bir ömürleri vardır. Kışa ulaşamadan Eylül ayında ölürler. Ama bu yıl aşırı sıcak nedeniyle olacak yaşam süreçleri yaklaşık 20 gün önce sona erdi. Bu sevimli yaratıklar, sincap kuş tilki kedi köpek gibi pek çok hayvanın av kaynağıdır. Döngüleri boyunca hiç bir canlıya zarar vermezler. Şu aralarda sabahları kahvemi yudumlarken balkonumun önüdeki o ufacık serçelerin, yaşama günaydın diyen çok minik yavrularını görüyorum. Öyle çoklar ki, sayamıyorum. Oyunculuklarına diyecek yok. Toprakta zıp zıp sıçrayıp, dallara asılma hareketleriyle, bol güneşli ayın tadını çıkarıyorlar. Ama açık söylemem gerekirse, benim buradaki en kadim dostlarım karatavuk kuşları, hem çok konuşkan hem de bulunduğu yerlerin ortakları azametiyle her mevsimdeki güzel ve olgun meyveleri tek tek seçip yiyerek, yaşam haklarına sahip çıkıyorlar. Eh ne yapalım ben de, bir kaç karadut biraz üzüm alabiliyorsam onunla yetiniyorum. Bana verdikleri mutluluk çok değerli. Simsiyah parlak tüyleri, açık tahta renkli düz ve sivri gagalarıyla, çok sevimli ve nitelikliler. Onlara öyle alıştım ki, kuş dili bilmesem de, artık nasıl bir mesele hakkında konuştuklarını, inanılmaz ses tonlarından, inceli kalınlı müzikal vurgularından algılayabiliyorum. Aile içi tartışma mı, nasihat mı, çağrı mı, uyarı mı, öfke mi, sevgi mi, ortak eylence ya da kıskançlık mı, anlaşılıyor. Çok zengin ve armonili bir dile sahipler ve de sohbetlerinde, birbirlerini dinlemeyi biliyorlar.Önce sessizce kulak verip, sonra konuşuyorlar. Bu durum bana, insanların çoğunda dinleme, bu nedenle de doğru anlama alışkanlığı olmadığını düşündürtüyor. Neyse, aslında can dostlardan daha nice öğreneceklerimiz var demek ki. Süregeldiği gibi gün kararırken karatavuk aile sorumlularının her gün aynı saatteki “yuvaya dönün artık” vurgusunu yapan çağrı sesleri başladı. İsteksiz de olsalar, başkaldırılı bağrış çağrışlarıyla yavrular yuvalarına doğru uçuşuyorlar. Sevimli küçüklerin, sabahları gün ağırırken uykulu uykulu söylenmeleri, karanlıkta okula gitmek durumunda kalıp da zorlanan minik yavrularımızın “biraz daha uyuyamaz mıyım ne olur anne” diyen, yürek acıtan mırıldanmalarını anımsatıyor bana. Ağaçkakanların kovuk açma çabaları hız kazandı, çıkardıkları marangoz çabalı tak tak seslerini duyuyorum. Onlar maharetle açtıkları kovuklarda başka canlıların da barınmasını sağlıyarak ekosistem döngüsüne katkıda bulunuyorlar. Aylardan Ağustos, sahiller aşırı kalabalık. Daha çok 34 plakalı arabaların günübirlik gelip geldiklerinde, köy yollarından yarış pistiymiş gibi tozu dumana katarak geçtiklerine, hoparlörlerini sonuna dek açıp, çöplerini ortaya saçtıklarına, bir İstanbul’lu olarak tanık olup, utanıyorum.
Türksen Başer Kafaoğlu