Söyleşi: Serap Girgin BAYKAL / BELLEK-KADIKÖY
“Bizans Metropolünde İlk Türk Şehri Kadıköy” isimli kitabımda da yazdım, Kadıköy’ü kuranlar Fenikelilerdir. Kadıköy’ün eski adı Khalkedon, Fenike dilinde “Yeni Şehir” demek olduğundan buraya ilk yerleşenlerin onlar olduğu savı ağırlık kazanıyor. Tevrat’taki tekbin ve tesniye bahislerine bakarsanız Kenani’lerden bahsedilmektedir. Kenaniler o zamanlarda Akdeniz sahillerinde Beyrut, Tripoli ve Biblos gibi şehirleri kurup, Kuzey Afrika’ya geçince orada da Kartaca olarak bildiğimiz Khalkedon şehrini kurmuşlardır. Sonra Kadıköy Moda’ya da aynı ismi vermişler. Bu yüzden iki şehir neredeyse birbirinin aynısıdır.
Evliya Çelebi ise Kadıköy’ü, “Kadıköy’den Gebze’ye kadar olan bölgede bağlık, narlık, bademlik ve sebzelikler var” şeklinde anlatmış. Bu bademlikleri ben çocukluğumdan hatırlıyorum. Bir diğer sav da; Kadıköy’de ilk yerleşimin Fikirtepesi’nde başladığı şeklindedir. Ancak bunlar hakkında arkeolojik kazılar yapılmadığı için fazla bilgimiz yok. Buraya gelenlerin bildiğimiz kadarıyla korsanlardan kurtulmak isteyen bir halk olduğu söylenir.
Bize göre Kadıköy’de ilk yerleşim Osmanağa Camii çevresinde olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in kadısı aynı zamanda Nasrettin Hoca’nın da torununun oğlu olan Celalzade Hızır Bey’e 1850’lerde Kadıköy arpalık olarak verilmiş. Arpalık o zamanki makam maaşıdır. Hızır Bey de burada bir mescit yaptırmış. Bilinen ilk yapı bu olmasına rağmen Kadıköy’ün etrafında Bizans devrinden daha evvel yapılmış bir sur olduğu da arkeologlar tarafından ortaya çıkarılmıştır. Ancak bu surların nereden geçtiğine dair kesin bir şey söylenmemiştir. Anadolu yakasında ilk yerleşim Kadıköy Osmanağa Camii’nin etrafında başlayan yerleşimden daha eskidir. İlk yalılar Üsküdar’da yabancı elçilikler ve sefaretler tarafından yaptırılmaya başlanınca, Osmanlı Paşaları da kendilerine yalılar yaptırmaya başlamışlar. Kadıköy’ün geç gelişmesi ulaşım güçlüklerinden kaynaklanıyordu. Karşı tarafa gidip gelme hep pazar kayıkları denilen ve kürekle çekilen kayıklarla yapılıyordu. Ticaret yerleri Galata ve İstanbul’du. Ağır yükler kürekli teknelerle İstanbul’dan Kalamış’a, oradan da faytonlarla konaklara taşınırdı.
1850’lerden sonra, azınlıkların Kadıköy’e, özellikle Moda’ya yerleştiklerini görüyoruz. Ticaretle uğraştıkları için ekonomik durumları çok iyiydi. Yaz ayları Kadıköy’e gelir, yaz bitince İstanbul’a dönerlerdi. Kışın birkaç Ermeni balıkçıdan başka Adalarda kimse kalmazdı. Vapur seferleri başladıktan sonra insanlar daha sık karşıya gidip gelmeye başladılar. Beyoğlu’nun kültürel açıdan bu kadar gelişmiş olmasının diğer bir nedeni de, orada yaşayanların hepsinin ticaretle meşgul olması ve azınlık okullarından (Erkekler Saint Benoit, bayanlar Notre Dame De Sion) mezunu olmalarıydı. Batı dillerini, özellikle Fransızcayı çok iyi bildiklerinden, Avrupa ve Fransa ile yakın ilişkileri vardı. Bugünkü Çiçek Pasajı’nın bulunduğu yerde, Naum Tiyatrosu vardı. Hatta Friedrich List gibi ünlü sanatçılar burada konserler vermişlerdir. Paris’te oynanan her şey aynı yıl içinde burada sergilenirdi. Kadıköylülerin lisan sorunu da olduğundan bunları yeteri kadar takip edememişlerdir. Kadıköy yakasında Osmanlı kültürü hakim olmuş, bu durum ancak 1850’lerden sonra İstanbul’dan gelenlerin etkisiyle değişmiştir.
Serap Girgin BAYKAL
Kaynakça: Serap Girgin’in Söyleşisi Global Dünya Dergisi’nin 11. sayısında yayımlanmıştır…