TÜRKSEN BAŞER KAFAOĞLU/ BELLEK-KADIKÖY
Arada tanıma şansına sahip olduğum, yollarımızın bir şekilde kesiştiği kişilerden söz edip, bazı değerli bulduğum anıları da günümüze taşıyarak , öykünmek beni mutlu ediyor. Yıllardan 1989 da Düzce’deki Melen’den İstanbul’a borularla su getirilerek baraj yapmı projesi gündemdeydi. Yedi köy halkı ve doğal denge tüm özellikleriyle gözden çıkarılmış gibiydi. Şile’nin Yeşil Vadi orman köyü, ve diğerleri de gerçekten de o tarihlerde alabildiğine yeşili, göğe doğru uzanan asırlık ağaçları ve içindeki binlerce canlısıyla, tam da bir doğa harikasıydı. Yıllar önce bu bölgeye göç edip, Osmanlı tapularıyla yerleştirilen insanlar da, kültürlerini, ekosistemlerini, gözleri gibi koruyup sahip çıkmışlar. O tarihlerde, yolumuz Şile’ye düştüğünde bir rastlantı, bizim de bilgi edinip, işin içine girmemize ve mücadele etmemize neden oldu. İlgimizi çeken bu durumla ilgili, aylarca yaptığımız araştırma ve köylü diyaloğundan sonra, o zamanlar ülkemizdeki ilk Yeşiller Partisinin bir sorumlusu olarak devredeydim. Üç gün süren dolu dolu bir program organize etmiş, epeyce de destek almıştık. Etkinlik günlerinde, İstanbul’lu ve Şile’li doğa severler, sayısız otobüs ve özel arabayla alanları doldurmuşlardı. Düzenlemenin ilk gününde köylü basın toplantısı, ikinci ve üçüncü gününde de folklor, konser vb. etkinliklerimiz vardı. Amacımız, buradaki doğal kültürel mirasın sulara gömülme sorununu, yöre köylüleriyle gündeme, manşetlere taşımak ve yetkilileri uyarmaktı. Projeyi bir kaç ayda halkla bütünleşerek, olgunlaştırdık ama paramız yoktu. Aslında ilkesel olarak her tür çalışmamızı, bireysel bütçelerimizle yürütmeye alışıktık. yine öyle de oldu.
O zaman doğa ve insan sevgisini bildiğimiz, ün yapmış genç bazı sanatçılara tek tek ulaşarak, kendi olanaklarıyla , doğal cennetin ve tarihi geçmişi olan insanların yaşamlarının kurtarılması için, gelip bir iki şarkıyla destek vermelerini istedik. Heyecanlandılar ve geliriz dediler. Kimler yoktu ki, Oya Bora ikilisi, İlhan İrem, Yasemin Kumral sadece aklımda kalanlardan. Tam zamanında da aramızdaydılar. Kır koşullarında, amatörce, kurulu ses düzeni, orkestra, kıyafet, solist sırlama vb. konularda asla kapris yapmadıkları gibi, başka programlarını erteleyip, yol masraflarını da kendileri karşılamışlardı. Hatta sanatçı Oya’nın söz verdiği için hasta haliyle gelip de, geniş bir repertuarla sahnede uzun uzun kalışını anımsıyorum. O gün onlar, saatlerce ve keyifle şarkılarını söyleyip gereken mesajları verdiler. İlhan İrem’in ılık, yumuşacık ve duygusal sesiyle ortaya koyduğu yapıtları beğenirdim ama “Doğal denge için ben de varım” demesi ve toplumsal fayda adına takındığı mütevazi tavrı, ayrıca çok anlamlıydı. Bunca yıl geçti ve ilhan İrem gibi dik duruşlu sanatçıların adı kalıcı oldu. Ardından böylesi övünerek andığımız cesur yürekliler, dünyanın her yerinde ve tabi ülkemizde de, toplumla en bağdaşık ve bütünleşmiş olan kesimlerdir. Çoğu, toplumsal sorunları dert edinir, yapıtlarıyla yaşamlardaki, yurttaş isyanının öncüleri ya da kahramanları oluverirler. Etkindirler, ülkesini halkını anlayan ve seven, sanatçıların çoğu, içlerindeki duygusallık ve empatiyle, sistemi sorgulamayı ve tercihlerini, diğer menfaatlerinin üstünde tutarak, var olmayı hak ederler. Dünya tarihinde de reformist, düzene ve olumsuzluklara karşı durabilen, sesini asla kısmayan yürekli nice solistler, şairler, yazarlar, ressamlar. heykeltıraşlar, senaristler tiyatro sanatçıları, bestekarlar çıkmış, düşünsel bir alan oluşturarak, tarihi zaman tünelinde onurlu yerlerini almışlardır. İşte, aydın toplum için de, İlhan İrem bunlardan biriydi. Onu saygıyla anıyoruz ve hep birlikte “Yarınlara” diyoruz.
Türksen Başer Kafaoğlu