Türksen BAŞER KAFAOĞLU/ BELLEK KADIKÖY
Çeşitli ülkelerde bulunan, doğal, tarihi, kültürel ve özgün nitelikleriyle koruma altına alınması gereken, gelecek kuşaklara devri amaçlanan dünya miraslarıdır sit alanları. Uluslararası bilimsel çalışmalar, gözlemler yapılarak kollanması yönünde olumlu yollar izlenir. Her bir devlet, dünya mirasları listesinde yer alan özgün değerlerine. iyi bakmakla yükümlüdür. Düzenlenen ortak sözleşmelerde ayrıntılarıyla yer alan tarihi kültürel doğal, endemik bitki ve hayvan ekosisteminin korunması , geliştirilerek sürdürülmesi gerekir. Ne yazık ki ülkemizdeki sit alanları için, yıllardır çıkara göz kırpıp, paraya dönüştürme hevesinde olanlar hep vardı. Yapılan son değişikliklerle: artık yasal olarak da sit alanları, rahatlıkla yok edilebilecek. Bilindiği gibi İstanbul’un tarihi yarım adasından, botanik bahçesine, Haydarpaşa garı’ndan Kuşdili Çayırına, Göztepe Parkından, İl Tarım Müdürlüğü’ne ve Koşuyolu Öğretmen evine dek, onlarca değer için, yılmadan toplumsal koruma mücadeleleri verildi. Devletin koruması gereken kamusal alanları, yurttaşlar devreye girip, savunmak zorunda kalmakta. Semtimizde de elde kalan, Bahariye ve moda’daki Tarihi köşkleri, Moda’daki çay bahçelerini, Moda Bostanını, gizli arka bahçelerimizdeki asırlık nadide ağaçları, geçmişden geleceğe taşımak için, gözümüz gibi korumalıyız. Buna mecburuz. Pek çok değerli varlık, ansızın yok ediliyor. Nasıl mı: Korunması gereken 1. 2. 3. Sınıf varlıkların dereceleri düşürülerek. Böylece vasıflarsız ve betona dönüştürülmeye hazır duruma getirilebiliyor. Siyasi tercihler de çoğunlukla bu yönde. İşler kolay yürüsün diye şimdilerde de, Çevre Bakanlığı, Şehircilik Çevre ve İklim Değişikliği Bakanlığı olmuş. Peki de bu durumda: garip gökdelenlerin yapımına itiraz edilmesi gerektiğinde, Şehircilik sorumluluğu da olup, binanın yapılmasına onay veren bakanlığa mı; orada kesilen ağaçlar için, aynı yetkiye sahip olan Çevre Bakanlığına mı; hava sirkülasyonuna engel olunduğu için, bu konularda da yetkili olan İklim Değişikliği Bakanlığına mı, itiraz edeceğiz? Bu çelişki yaratmaz mı, betoncular saltanatının ön plana alındığı şu dönemlerde? İnanın kafamız karıştı. Örneğin, Ankara’daki tarihi Atatürk Orman Çiftliğine imar planı değişikliğiyle,
7 katlı binalar yapıp, ranta açma durumunda da, toplumsal fayda, yeşil bir şehirleşme anlayışı, ya da iklimle ilgili olumlu bir katkı olabilir mi? Çoğu, sit alanlarının, koruma kurullarınca dereceleri düşürülerek,vasıfsız katagorisine sokulması, zaten her alanda karşımıza çıkmaktaydı. Bir şeyi yapmak zordur ama yok etmeyi kolaylaştıran formüller. kolayca denenir.
En son ilgili teamülde “1.Dereceden nitelikli özellikleri bozularak 2.ye, daha sonra da 3.Dereceye düşürülmüş olan doğal bir sit alanı, doğal yapının korunması ve geliştirilmesi yolunda, yörenin potansiyeli ve kullanım özelliği de göz önünde tutularak konut kullanımına da açılabilecek alandır. Bu tip alanlarda, yapılanma koşulları, ilgili kurumlarca belirlenir” denmektedir.
Türkiye, yıllardır (BM) Eğitim veya Bilim Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından koruma altına alınmış çok sayıda sit alanına sahip olup, Dünya Mirasları listesinde bu değerlerle. yerini almıştır.
1959’da Milli Park olarak ilan edilen 24.048 Hektarlık Bandırma Manyas kuş Cenneti, iklimimize uygun ekosistemi ve içindeki onlarca türüyle, korunması gereken zenginliklerden biri olup, Dünya Koruma listesindedir. Çoğu sit alanında olduğu gibi burada da, çevre kirliliği, gürültü kirliliği vb. ile ilgili olarak yeterince özen gösteriliyor mu? Zira her geçen yıl türler azalmakta ve sulak alanlar niteliğini yitirmektedir. Bu özel alanlarımızı kaderine bırakamayız.
Türksen Başer Kafaoğlu