Araştırmacı Çevre Yazarı Türksen Başer Kafaoğlu
Sevgili dostumuz Ruhi Su’nun ‘’Çanakkale içinde aynalı çarşı’’ türküsündeki ‘’Ayna’’yı hep merak ediyor ve hayalimde devleştiriyordum. Şehrin Kapalı Çarşısına girerken görmüş ve şaşırmıştım. Zamanla sırları aşınmış ve duvara yapıştırılmış iki ufak aynaydı. 1890’larda Musevi Cemaatinin ileri gelenlerinden Eliyahu Hallio tarafından yapılmış. Tarihi bir değeri var. Son yıllarda restore edilmiş, olduğunu duydum.
Unutamadığım anılardan biri de 1953‘de Nara Burnu’nda İsveç Bandralı Nabolant Gemisiyle çarpışan Dumlupınar Denizaltısı mürettebatının, günlerce kurtarılmayı beklemesiydi. Radyo yayınlarından dinleyenlerin göz yaşları sel olmuş, ne yazık ki kurtulamamışlardı.
Çanakkale’de kuş ve sincap sesleriyle uyanmak. Pırıl pırıl denize dalmak, tarlalardan yayılan kuru ot kokuları ya da asırlık orman arasından yürümek, gün batımında güneşin iyi geceler vedası. Dutları yedikçe keyiflenen karatavuk kuşları, Ağaçkakanlar, İbibikler, Alakargalar, Sincaplar, sayısız kuş türleri, çam ve zeytinlikler, ağaç dallarını yere vuran, klima işlevli rüzgar. Özetle sıraladığım özellikler korunması gereken, Mega Şehir yorgunluğundan sonra iyileştirici bir ilaç gibi.
Kent: Asos, Behramkale, Kaz dağları, Adatepe, Troya Antik Kenti, Troya Milli Parkı, Şehitler Abidesi, Conk Bayırı, Kilitbahir, Gelibolu Yarımadası, Bozcaada, Gökçeada, Çimenlik Kalesi, Anzak Koyu, Çanakkale Deniz Müzesi ile tarih, kültürel ve doğal mirasları kucaklıyor. Köylerin her biri özgün değerlere sahip. Örneğin, Dağ köyü Kemerdere. Arkeolojik kazı ve elde edilen kalıtlardan, yörenin pek çok medeniyete ev sahipliği yaptığı anlaşılıyor. Mitoloji de İda Dağı olarak bilinen Kaz Dağlarında, Homeros’un İlyada Destanına göre: MÖ.2000’de yapılmış, ilk kazananı Afrodid olmuş. Gelenek, günümüze dek sürmekte.
Kaz Dağlarına doğru yönelindiğinde, Kösedağ’ın pembe domatesi, Bayramiç’in iri sert kirazı çok bilinir. Az kalsın unutuyordum, sıcak ekmek arası tahin helvası da nefis, uğrarsanız almayı unutmayın. Ah keşke bir de bu güzelim Kaz dağları, madenler için delik deşik edilmese suları siyanür sızıntılarıyla zehirlenmese.
Bu güzel yaşam bölgesine ulaşmak ne yazık ki problemli ve yorucu. Neden kolay bir düzen yapılamıyor? Asıl sorgulanan da bu. Bana kalırsa: burada hızlı tren olmalı. Uçak saatleri şehir içi ve kıyılarda yaşayanların ulaşımına uygun duruma getirilmeli. Otobüs seferleri düzensiz ve denetimsiz, olmamalı. Deniz yollarından daha çok yararlanılmalı. Koy koy kıyı ulaşımı sağlanmalı. Zira şayet kırsalda bir eviniz varsa, eliniz üstünde olacak. Kış tahribi nedeniyle onarım ve bakımı önemli bir mali yük getiriyor. Bu durum her yıl daha da çoğalıyor. Örneğin kişi emekliyse, kışın İstanbul’da yazları kırsaldaki evinde yaşaması gerekiyorsa, artık çok sıkıntılı. Yıllar öncesinden, taksit ve ikramiyelerle edindiği yazlık evine, artık kolay kolay gidemiyor. Bahçesindeki zeytin ya da meyve ağaçları, kuruyup gidiyor. Küçük bir bahçe ürününden yararlanılamıyor. Yol ücreti dışında, ev tamir ve bakım hizmetlerinin ücretleri, sadece bir emekli maaşı alanlar için, olası değil. Gücü yetemeyenlerin de çalışan bulması, işinin ehline rastlaması, epeyce güç, zorlayıcı ve pahalı. Yaklaşık son On Yılda İstanbul gibi mega kentlerden kaçabilenler, Çanakkale’ye yerleşiyor. 2024 ADNKS Raporunda, bu yörede 568.966 Kişinin yaşamakta olduğu bilgisi var. Nüfusun % 0.66’sı Çanakkale Merkezine yerleşmiş. Bu güzel kent 12 İlçe, 81 Mahalleden oluşuyor. 1.016 km. Kare Yüz ölçümü varsa da küçük İstanbul görünümünde. Nüfüsu hızla artmakta. Ne var ki her yaz aylarında yeşil alanların, çok katlı binalarla yer değiştirdiğini gözlemliyoruz. Orman yangınları, tahripler olmasa keşke. Tarihi Geyikli taş Evleri, tarlalar, yok edilmese, korunsa. Geleneksel Hayrat Günlerinde köylerde, Keşkek yoğurt ve pilav dağıtımı devam etse.